küçük prens kitaptan çıkarılan sonuç

Bu gezegeni ilk Türk bir gök bilimci bulmuş güzel bir sunumla açıklamış fakat fes ve şalvar giydiği için değer vermemişler.Daha sonra çıkarılan kılık kıyafet kanunuyla aynı gök bilimci şık giysiler giyerek bunu tanıtmış ve görüşleri kabul edilmiştir.Çünkü büyükler hep rakamları severlermiş.(27.Sayfa)Hiçbir zaman arkadaşlarımızın sesini nasıl oyunlar Şeker Portakalı. Jose de Mauro Vanconcelos’un başyapıtı olarak kabul edilen Şeker Portakalı, 2021’in en çok okunan kitapları listesinde yerini almıştır. Zeze’nin acı, yoksulluk ve ümit dolu hikâyesinin konu alındığı Şeker Portakalı kitabı, yazarın çocukluk hayatından da izler taşımaktadır. İlk sayfasından KüçükPrens. 40,00 ₺ 28,00 ₺ - 30 %. Fransızcdan çeviren Orçun Türkay. İyi çeviri, özenli basım, iki ayrı kapak tasarımıyla. Küçük Prens en çok bilinen birkaç kitaptan biri. Bütün dünyada 250’den fazla dile çevrildi. Milyonlarca insan tarafından okundu. Saint-Exupéry'nin kaleme almış olduğu Küçük Prens, çoğu insan tarafından bir çocuk kitabı olarak zannedilmektedir. Yazar yaklaşık 1000 sayfada anlattığı hikâyelerin çok uzun olduğunun söylenmesi karşısında kitabı kısaltmaya başlamış ve ardından şu sözleri söylemiştir: "Yazıyı mükemmel yapan eklenecek bir şey kalmaması değil; yazıdan çıkarılacak bir KüçükPrens - Antoine De Saint-Exupéry Yok, bu kitaptan aldığım hazzı o kadar az kitaptan aldım ki hayatımda (Belki Şeker Portakalı veya Parfümün Dansı veya Simyacı). Bu kitap muhteşem, gerçekten öyle! Site De Rencontre Inchallah En Français. Küçük Prens Masalı Dünya klasikleri arasında yer alan Küçük Prens’in özetini sizlere sunacağız. Keyifki okumalar dileriz.. Yerimden sıçradım. Şimşek çarpmışa dönmüştüm. Gözlerimi ovuşturdum ve dikkatle etrafıma baktım. Ne gördüm dersiniz? Şaşılacak derecede küçük bir erkek çocuğu gözlerini dikmiş, ciddi ciddi bana bakıyordu. Gördüğünüz bu resmi sonradan yaptım. Onun çizebildiğim en iyi resmiydi. Ama kesinlikle gerçeğinin yarısı kadar bile güzel olmadığını söylemeliyim. Tabii ki bu benim suçum değil. Altı yaşımdayken büyükler yüzünden resim kariyerime son vermek zorunda kalmış, boa yılanını dıştan ve içten gösteren resimler dışında hiçbir şey çizmeyi öğrenememiştim. Nereden geldiğini öğrenmem oldukça uzun sürdü. Bana bu kadar çok soru soran küçük prens, benimkileri hiç duymuyordu. Neyse ki sorduğu soruların cevaplarını biliyordum. Şu saçma dünyada oradan oraya dolaşmak işe yaramıştı. Örneğin, uçağımı ilk gördüğünde “Şu nesne de nedir?” diye sormuştu. Ne yazık ki size uçağımı çizemeyeceğim, çünkü bana göre oldukça karmaşık bir şey bu. “ O bir nesne değil, benim uçağım. Gökyüzünde uçar.” Ona uçabildiğimi söylemekten de gurur duymuştum doğrusu. Bunun üzerine “ Ne? Yani gökten mi düştün?” diye haykırdı. “Evet dedim alçakgönüllü bir tavırla. “ Ah ne eğlenceli.” Sonra da kahkahalarla gülmeye başladı küçük prens. Bu çok canımı sıkmıştı. Talihsizliğimle alay edilmesinden pek hoşlanmam. “ O halde sen de gökyüzünden geliyorsun” dedi. “ Peki hangi gezegenden?” Bir şey yakaladığımı anlamıştım ve hemen onu sorguya çektim. “ Yani sen başka bir gezegenden mi geldin?” Ama soruma cevap vermedi. Kibarca başını salladı. Bir yandan da bakışlarıyla uçağımı inceliyordu. “Bununla pek fazla uzaktan geliyor olamazsın…” Gözleri daldı. Uzun bir süre sonra cebinden çizdiğim koyun resmini çıkararak bu yeni hazinesini incelemeye koyuldu. Bu başka bir gezegen’ konusunda bana kesin bir cevap vermemesinin merakımı nasıl artırdığını tahmin edebilirsiniz. Tabii ki ben de daha fazlasını öğrenmeye çalıştım. “ Nereden geliyorsun sen küçük dostum? Sözünü ettiğin bu benim yaşadığım yer’ neresi? Çizdiğim koyunu nereye götüreceksin?” Geldiği gezegen bir evden daha büyük değildi. Ama aslında bu beni pek de şaşırtmadı. Dünya, Jüpiter, Mars ve Venüs gibi büyük gezegenlerin haricinde isimsiz yüzlerce gezegen olduğunu biliyordum. Bu gezegenlerin bazıları öyle küçüktür ki, onları teleskopla bile fark etmek güçtür. Gökbilimciler bunlardan birini keşfettiklerinde, ona isim yerine bir numara verirler. Örneğin, Asteroid 325’ derler ona. Küçük prensin geldiği gezegenin Asteroid B-612 olduğunu zannediyorum. Böyle düşünmek için iyi nedenlerim var. Bu asteroid yalnızca bir kez, bir Türk gökbilimci tarafından 1909 yılında görüldü. Gökbilimci bu keşfini bir Uluslararası Astronomi Kongresi’nde açıkladı. Ama tuhaf giysileri yüzünden kimse ona inanmadı. Büyükler böyledir işte. Asteroid-B-612 hakkındaki bu açıklamaları sadece büyükler için yapıyorum. Onlar şekillerden hoşlanırlar. Onlara yeni tanıştığınız bir arkadaştan bahsetseniz, asla en önemli soruları sormazlar. Size arkadaşınızın sesinin nasıl olduğunu, hangi oyunları tercih ettiğini, ya da kelebek koleksiyonu yapıp yapmadığını hiçbir zaman sormazlar. “ Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Babası kaç lira kazanıyor? “ gibi şeyler sorarlar. Ancak bunları bildiklerinde onu tanımaya başladıklarını düşünürler. Onlara “ Pembe tuğlalardan yapılmış bir ev gördüm, pencerelerinin kenarında sardunyalar, çatısında güvercinler vardı” diyecek olsanız, böyle bir evi hayal edemezler. Onlara “ Yüz bin dolar değerinde bir ev gördüm “ demeniz gerekir. O zaman “ Ah, ne kadar güzel bir ev ! “ diyeceklerdir. İşte böyle. Bu yüzden de onlara “ Küçük prens çok güzeldi, kahkaha atıyordu ve bir koyun istemişti. İşte bunlar onun var olduğunun kanıtıdır “ deseniz, omuzlarını silkecek ve size çocuk muamelesi yapacaklardır. Ama “ Onun geldiği gezegen Asteroid B-612 “ derseniz, size inanacaklar ve sorular sormaya başlayacaklardır. Onlar böyle işte. Bu zayıflıklarından yararlanmak doğru olmaz. Çocukların yetişkinlere karşı daima anlayışlı olmaları gerekir. Ama yaşamı gerçekten anlayan bizlerin, şekillere ihtiyacı yoktur. Hikayeme masal anlatır gibi başlayabilirdim. “ Bir zamanlar bir küçük prens vardı, kendisinden pek de büyük olmayan bir gezegende yaşardı ve bir arkadaşa ihtiyacı vardı “ diyebilirdim. Hayatı gerçekten anlayan bizler, bunu daha gerçekçi bulurduk… Her gezegende olduğu gibi, küçük prensin gezegeninde de yararlı ve zararlı bitkiler vardı anlaşılan. Yararlı tohumları yararlı bitkiler, zararlı tohumları ise zararlı bitkiler meydana getiriyordu. Ama tohumlar görünmezdirler. Toprağın derinliklerinde uyurlar. Sonra bir gün bir tanesi uyanmaya karar verir. Önce ürkek ürkek gerinir. Sonra yüzünü güneşe çevirmiş sevimli bir filiz olarak çıkar ortaya. Bu haliyle tamamen zararsızdır. Eğer bu bir turp filizi ya da gül fidanıysa, dilediği gibi büyümesine izin verilir. Yok eğer yabani bir bitkiyse, derhal sökülmelidir. İşte küçük prensin gezegeninde de böyle zararlı tohumlar vardı. Bunlar baobap tohumlarıydı. Küçük gezegenin her yerini istila etmişlerdi. Eğer bir baobap filizini zamanında sökmezseniz, ondan bir daha asla kurtulamazsınız. Gezegenin her yerini kaplar. Kökleri toprağın derinliklerine doğru ilerler. Eğer gezegeniniz çok küçükse ve baobaplar da fazlaysa, o zaman gezegen patlayabilir. “ Bu bir terbiye meselesi “ demişti küçük prens daha sonraları. Sabahleyin kendi bakımınızı yaptıktan sonra, sıra gezegenin bakımına gelir. Bunu büyük bir dikkatle yapmalısınız. Küçük baobap filizleri gül fidanlarından ayırt edilebilecek kadar büyüdüklerinde, onları sökmelisiniz. Bu sıkıcı bir iştir, ama oldukça kolaydır.” Bir keresinde güneşin batışını tam kırk dört kez izlediğini anlatmıştın bana. Sonra da şöyle demiştin “ Bilirsin, insan çok mutsuz olduğu zamanlarda güneşin batışını izlemeyi sever.” “ Peki sen mutsuz muydun? “ diye sormuş, ama yanıt alamamıştım senden. Beşinci gün, küçük prensin yaşamıyla ilgili yeni bir sırrı daha keşfettim. Bu yine çizdiğim koyun sayesinde olmuştu. Sanki bu konuyu uzun süre düşünüp taşınmış gibi, aniden bana “ Koyunlar çalıları yiyorlar, peki çiçekleri de yerler mi? “ diye sordu. “ Önlerine gelen her şeyi yerler. “ “ Dikenli çiçekleri de mi? “ “ Evet, dikenli çiçekleri de.” “ O halde dikenler…Dikenler ne işe yarar? “ Bunun cevabını bilmiyordum. Uçağın motorunda sıkışıp kalmış bir cıvatayı sökmekle meşguldüm. Uçağın bozulması canımı giderek daha fazla sıkmaya başlamıştı. İçme suyum hızla azalıyordu ve ben durumun daha da kötüleşmesinden korkmaya başlamıştım. “ Dikenler diyordum…Ne işe yararlar? “ diye sordu yine. Küçük prens, sorduğu sorunun cevabını almadıkça sormaktan vazgeçmiyordu. Bense cıvatayı sökmekle meşguldüm ve aklıma gelen ilk şeyi söyleyiverdim “ Dikenler hiçbir işe yaramaz. Çiçekler onları sırf kızgınlıktan taşırlar.” “ Ah, demek öyle! “ Sonra kısa bir sessizlik oldu ve ardından, biraz da kırgın bir sesle “ Sana inanmıyorum. Çiçekler narin yaratıklardır. Saftırlar. Dikenlerinin korkunç olduğunu düşünürler “ dedi. Cevap vermedim. O sırada kendi kendime şöyle diyordum “ Eğer bu cıvata yerinden çıkmamakta inat ederse, onu çekiçle çıkaracağım.” Ama küçük prens yine araya girdi “Yani sen gerçekten çiçeklerin o dikenleri kızgınlıktan taşıdıklarına mı inanıyorsun?” “Hayır, hiçbir şeye inanmıyorum ben. Öylesine söyledim. Şu anda önemli bir işim var. “ Hayretler içinde kalmıştı küçük prens. “ Önemli bir iş mi? “ Beni elimde çekiç, parmaklarım motorun yağından simsiyah olmuş bir halde o çirkin şeyin yani uçağımın üzerine eğilmiş gören küçük dostum “İşte şimdi tam da büyükler gibi konuştun “ dedi. “ Milyonlarca yıldır çiçeklerin dikenleri var. Ve milyonlarca yıldır koyunlar çiçekleri yiyorlar. Çiçeklerin hiçbir işlerine yaramayan dikenleri neden büyüttüklerini anlamaya çalışmak gereksiz bir şey mi? Çiçekler ve koyunlar arasındaki savaş önemsiz mi? O kırmızı suratlı beyefendinin şemalarından daha ciddi ve daha önemli değil mi bunlar? Ve evrende başka hiçbir gezegende yetişmediğini bildiğim bir çiçeğim varsa ve küçük bir koyun onu bir sabah, ben fark etmeden, tek bir ısırıkta yok ederse, bu önemsiz bir şey midir? “ Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Konuşmasını sürdürdü “ Eğer bir insan milyonlarca yıldızın arasındaki tek bir gezegende yetişen bir çiçeği severse, bu onu mutlu etmeye yetecektir. Çünkü yıldızlara baktığında Benim çiçeğim oralarda bir yerlerde diyebilir. Ama bu koyun çiçeğini yerse, o zaman bütün yıldızlar aniden kararmış gibi gelir ona. Ve sen bunun önemli olmadığını düşünüyorsun! “ Daha fazla konuşamamıştı, çünkü gözyaşlarına boğulmuştu… Akşam olmuştu. Takımları bir kenara bırakmıştım. Herhalde çekicim, cıvatam, susuzluğum ve ölümüm bana şu an olduğundan daha önemsiz gelemezdi. Milyonlarca yıldızın arasında, bir gezegende, benim gezegenimde, rahatlatmam gereken bir küçük prens vardı! On kollarıma aldım ve yavaşça salladım. “ Çiçeğin için hiçbir tehlike yok. Koyununa bir ağızlık çizeceğim… Çiçeğin için bir çit çizeceğim… Ben… Ben…” Ona nasıl ulaşacağımı, onu nasıl rahatlatacağımı bilemiyordum. Bu gözyaşı seli öyle tuhaftı ki… Yoruldu ve kumların üzerine oturdu. Ben de yanına oturdum. Kısa bir sessizlikten sonra “Yıldızlar çok güzel… Çünkü içlerinden birinde, şu an göremediğim bir çiçek yaşıyor” dedi. “Elbette” dedim. Sessizce ay ışığının altındaki kum tepeciklerini izledim. “Çok de çok güzel” dedi sonra. Gerçekten güzeldi. Çölleri hep sevmişimdir. Bir kum tepeciğinin üstüne oturursun. Hiçbir şey görmezsin. Hiçbir şey işitmezsin. Sadece çölün o sessiz, gizemli ışıltısını hissedersin. “Çöl çok güzel” dedi küçük prens, “çünkü bir yerlerinde bir kuyu gizliyor.” Bense çölün o gizemli ışıltısının farkına varmış, şaşırmıştım. Küçük bir çocukken çok eski bir evde otururduk. Burada bir hazinenin gizli olduğunu anlatmışlardı belki de. Ama bu hikaye evimizi büyülü bir ev yapmıştı. Benim evim, ruhunun derinliklerinde bir sır saklıyordu… “Evet,” dedim, “ne bir evin, ne yıldızların, ne de çölün güzelliğinin nereden geldiği bilinmez.” “Benimle aynı fikirde olmana çok sevindim” dedi küçük prens. Uykuya dalınca, onu kollarıma aldım ve tekrar yürümeye koyuldum. Çok duygulanmıştım. Sanki elimde çok narin bir hazine taşıyordum. Hatta dünyadaki en narin şeydi bu sanki. Ay ışığında onun solgun alnını, kapalı gözlerini ve rüzgarda titreyen buklelerini seyrettim. Kendi kendime şöyle dedim “Bu gördüklerim sadece bir kılıftan ibaret. En önemli şeyi gözler göremez.” Ona bakarken dudakları aralandı ve uykusunda hafifçe gülümsedi. “Burada uyuyan şu küçük prensin beni böylesine duygulandırmasının nedeni, onun bir çiçeğe olan bağlılığı. Uyurken bile, bu çiçeğe olan sevgisi tüm benliğini bir kandil gibi aydınlatıyor.” Şimdi daha da narindi sanki. Kandilleri çok dikkatli korumalıyız. Şiddetli bir rüzgar onları yürümeye devam ettim ve gün ağarırken kuyuyu buldum. “İnsanlar,” dedi küçük prens, “ne aradıklarını bilmeden hızlı trenlere doluşuyorlar. Endişe ve telaşla, aynı yerde dönüp duruyorlar.” Bir an durakladıktan sonra ekledi “Çektikleri sıkıntıya değmez bu.” Bulduğumuz kuyu Sahara Çölünün bilinen kuyularından değildi. Sahara Çölü’ndeki kuyular kumda açılmış çukurlardan ibarettir. Ama bizim bulduğumuz kuyu kasabalardaki kuyulardandı. Oysa etrafta kasaba filan yoktu. Düş gördüğümü sandım. “Ne kadar garip” dedim küçük prense, “her şey hazır durumda. Makara, kova, ip, hepsi hazır.” Güldü. Makarayı çevirmeye koyuldu. Uzun süredir çalışmamaktan paslanmış olan makara, inlemeye başladı. “Duyuyor musun?” dedi küçük prens. “Kuyuyu uyandırdık. O da şarkı söylemeye başladı…” Onun yorulmasını istemiyordu. “Bana bırak” dedim. “Senin için fazla ağır.” Kovayı ağır ağır çektim ve kuyunun kenarına bıraktım. Kovanın içindeki su hala titriyordu ve makaranın sesini hem kulaklarımda, hem de titreyen suda duyabiliyordum. Güneşin titrek ışıltılarını görebiliyordum. “Bu sudan içmek istiyorum” dedi küçük prens, “bana biraz su verir misin?” İşte şimdi onun ne aradığını anlamıştım! Kovayı dudaklarına dayadım. İçerken gözleri kapalıydı. Bir bayram şekeri kadar tatlıydı bu su. Diğer besinlerin hepsinden farklıydı. Yıldızların altında yapılan bir yürüyüşten, makaranın şarkısından ve kollarımın emeğinden dünyaya gelmişti. Kalbe faydalıydı. Bir armağandı sanki. Küçük bir çocukken Noel’de aldığım hediyenin güzelliği Noel ağacının ışıltısından, kutlamanın müziğinden, gülümseyen yüzlerin sıcaklığından gelirdi. “Senin yaşadığın yerdeki insanlar,” dedi küçük prens, “bir bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyorlar ve yine de aradıklarını bulamıyorlar.” “Doğru, bulamıyorlar” dedim. “Ve aslında aradıkları şeyi tek bir gülde, ya da bir avuç suda bulabilirlerdi.” “Evet, haklısın” dedim. “Ama gözler göremez. İnsanın kalbiyle bakması gerekir.” Sadece “Bugün evime dönüyorum” diye fısıldadı. Sonra üzüntüyle ekledi “Evim çok uzakta… Oraya gitmek çok zor olacak…” Beklenmedik bir şey olacağını hissedebiliyordum. Onu bir çocuk gibi kollarımda sımsıkı tutuyordum. Ama o sanki ellerimden bir uçuruma doğru kayıyordu ve ben bunu engelleyemiyordum… Bakışları ciddiydi ve uzaklarda kaybolup gidiyordu. “Bana verdiğin koyun yanımda. Kutusu da yanımda. Ve ağızlığı da…” dedi. Buruk bir gülümseme yayıldı yüzüne. Uzun bir süre öylece bekledim. Vücut ısısının giderek arttığını hissediyordum. “Küçük dostum benim, sen korkmuşsun…” Elbette korkmuştu! Ama yavaşça güldü. “Bu gece çok daha fazla korkacağım” dedi. Bir kez daha, içimde onarılmaz bir acı duydum. Bu gülüşü bir kez daha duyamayacağımı düşünmek bile istemiyordum. Buna dayanamazdım. Gülüşü, çölün ortasında bir su kaynağı gibiydi benim için. “Küçük prens, gülüşünü tekrar duymak istiyorum” dedim. Ama o bana “Bu gece, Dünyaya ineli tam bir yıl oluyor. Gezegenim, geçen yıl Dünyaya indiğim yerin tam üstünde olacak bu gece.” dedi. “Küçük prens, lütfen bunun sadece kötü bir rüya olduğunu söyle bana” dedim, “şu yılan hikayesinin gezegenine geri döneceğinin…” Ama sorumu yanıtlamadı küçük prens. Onun yerine bana “En önemli şeyi gözler göremez” dedi. “Evet, biliyorum…” “Su için de aynı şey geçerli. Makaranın çıkardığı sesi hatırlıyor musun? İşte tam da bu makara ve ip yüzünden, bana verdiğin bir yudum su müzik sesi gibi güzeldi. Çok tatlıydı…” “Evet, biliyorum…” “Geceleri yıldızları izlersin. Benim yaşadığım yerde her şey o kadar küçük ki, sana gezegenimi gösterebilmem imkansız. Ama böylesi daha iyi. Çünkü içlerinden birinde benim yaşadığımı bileceksin. Hepsini seveceksin. Hepsi senin dostun olacak. Ve sana bir hediyem var…” Bir kez daha güldü. “Ah, küçük prens! Benim sevgili küçük prensim. Gülüşünü duymak çok güzel!” “Aslında benim hediyemdi bu… tıpkı su için olduğu gibi.” “Anlamıyorum… “ Yıldızlar, başka başka insanlara farklı şeyler ifade ederler. Bazıları için sadece gökyüzünde titreyen ışıklardır. Yolcular içinse, bir rehberdirler. Bilim adamları için fikir kaynağıdırlar. Şu benim iş adamı içinse zenginlik. Ama herkes için sessizdirler. Sen hariç…” “ Ne demek bu?” “ Geceleri gökyüzüne baktığında, yıldızlardan birinde benim yaşadığımı ve orada gülüyor olduğumu bileceksin. Bu yüzden sana sanki bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Bütün dünyada yalnızca senin gülen yıldızların olacak. “ Ve bunu söyledikten sonra yine güldü. “ Ve üzüntün geçtiğinde –çünkü zaman bütün acıları iyileştirir- beni tanıdığına memnun olacaksın. Daima benim dostum olarak kalacaksın. Benimle birlikte gülmek isteyeceksin. Zaman zaman, sadece bunun için gidip pencereyi açacaksın… Gökyüzüne bakarken güldüğünü gören arkadaşların buna çok şaşıracaklar. Sen de onlara; “Ah, evet, yıldızlar beni hap güldürürler” diyeceksin. Onlar da senin deli olduğunu düşünecekler. Görüyorsun, sana ne kadar kötü bir oyun oynadım…” Ve bir kez daha güldü. “Aslında ben sana bir sürü yıldız değil de, kahkaha atabilen bir sürü zil vermiş gibi oldum.” Yine güldü. Sonra ciddileşti. “Bu gece… biliyorsun… gelme…” “Seni bırakmayacağım.” “Dışarıdan acı çekiyormuşum gibi görünecek. Ölüyormuş gibi görüneceğim. Bunu görmeye gelme. Hiçbir işe yaramaz bu…” “Seni bırakmayacağım” dedim Endişelenmişti. “Sana böyle söylememin nedeni, biraz da yılan yüzünden. Sana zarar vermemeli… Yılanlar hain yaratıklardır. Zevk için insanı sokabilirler.” “Seni bırakmayacağım” dedim. Sonra birden rahatladı. “Yılanlar sadece bir kez zehirleyebilirler, öyle değil mi?” dedi. O gece yola çıktığını görmedim. Sessizce ayrılmıştı. Arkasından koşup ona yetiştiğimde, hızlı ve kararlı adımlarla yürüdüğünü gördüm. Bana “Ah! Buradasın…” dedi. Ama sesi hala telaşlıydı. “Gelmemeliydin. Üzüleceksin. Öldüğümü sanacaksın, ama gerçekte ölmüş olmayacağım.” Sustum. “Anlaman gerekiyor. Orası çok uzak. Bedenimi oraya götüremem. Bunun için fazla ağır.” Hiçbir şey demedim… “Boşalmış bir deniz kabuğu gibi kalacağım…Bunda üzülecek bir şey yok…” Cevap vermedim… Bir parça cesareti kırılmıştı. Son bir gayretle; “Biliyorsun, çok güzel olacak. Yıldızlara ben de bakacağım. Bütün yıldızlar paslanmış makaraları olan birer kuyu olacak benim için. Hepsi bana içecek su verecekler” dedi. Hiçbir şey demedim. “Çok eğlenceli olacak. Senin beş yüz milyon tane küçücük zilin olacak; benimse beş yüz milyon su kaynağım…” Ve artık o da hiçbir şey söyleyemedi, çünkü gözleri yaşlarla doldu. “İşte burası. Bırak yalnız devam edeyim.” Oturdu, çünkü korkuyordu. Sonra; “Biliyorsun… Bir çiçeğim var… Ona karşı sorumluyum. O öyle narin, öyle masum ki… Kendini koruyabilmesi için sadece dört küçük dikeni var…” Ben de oturdum. Daha fazla ayakta duramamıştım. “İşte…” dedi, “Hepsi bu…” Biraz tereddütten sonra ayağa kalktı. Ben hareket edemedim. Ayak bileğinin çevresinde sarı bir ışık vardı, başka hiçbir şey yoktu. Bir an hareketsiz durdu. Hiç bağırmadı. Bir ağaç gibi, yavaşça düştü yere. Yer kum olduğu için, düşerken en ufak bir ses bile çıkmamıştı. O günden bu yana tam altı yıl geçti. Bu hikayeyi daha önce kimseye anlatmamıştım. Uçağımı onarıp geri döndüğümde, çevremdekiler hayatta olduğum için çok sevinmişlerdi. Bense üzgündüm ve onlara yorgun olduğumu söylemiştim. Şimdi acımın bir kısmı dinmiş durumda. Yani tamamen değil. Gezegenine geri döndüğünden eminim, çünkü gün ağarırken bedenini hiçbir yerde bulamamıştım. O kadar da ağır bir vücut değildi onunki. Şimdiyse, geceleri yıldızları dinliyorum. Sanki beş yüz milyon tane küçük zil, oradan bana gülüyor. Ama beni kaygılandıran bir şey var. Koyununun ağzına bağlaması için çizdiğim ağızlığın kayışlarını çizmeyi unutmuşum. Yani, onu hiç kullanamayacak. Bu yüzden de gezegenine vardıktan sonra neler olduğunu çok merak ediyorum. Belki de çizdiğim koyun çiçeği yemiştir… Bazen kendi kendime “Kesinlikle yememiştir! Küçük prens çiçeği her gece camdan korunağıyla kapatmış, koyunu da dikkatle izlemiştir” diyorum. Böyle düşününce mutlu oluyorum. Ve bütün yıldızlar bana gülüyorlar. Ama sonra “Herkes zaman zaman dalgın olabilir. Ya küçük prens bir gece camdan korunağı çiçeğin üstüne geçirmeyi unutursa ve koyun da sessizce yerinden çıkarsa…” diye düşünüyorum. O zaman benim küçük zillerim kahkaha yerine gözyaşlarına boğuluyorlar. Bu gerçekten büyük bir sır. Sizler gibi, benim gibi küçük prensi sevenler için, evrenin kim bilir neresindeki bir koyunun bir çiçeği yemiş ya da yememiş olması çok önemli bir şeydir. Gökyüzüne bakın. Kendinize “Acaba koyun çiçeği yedi mi, yemedi mi?” diye sorun. Bakın her şey nasıl da değişiyor. Ve bunun neden bu kadar önemli olduğunu büyükler asla anlayamazlar… Benim için bu, dünyanın en güzel ve en hüzünlü manzara resmi. Bir önceki resme çok benziyor ama unutmamanız için bir kez daha çiziyorum. Küçük prensin Dünyaya indiği ve ayrıldığı yer işte burası. Lütfen resme çok dikkatli bakın ve onu hafızanıza iyice yerleştirin. Eğer bir gün yolunuz Afrika’ya düşerse ve Sahara Çölü’nü geçerseniz, işte tam bu noktaya geldiğinizde lütfen biraz durun. Eğer küçük bir çocuk size doğru gelirse, size gülerse, altın sarısı bukleleri varsa ve hiçbir sorunuzu yanıtlamıyorsa, onun kim olduğunu tahmin edersiniz. Lütfen bana bu iyiliği yapın. Beni merakta bırakmayın. Onun geri döndüğünü haber vermek için bana hemen yazın… Yazar Antoine de Saint-Exupéry Sayfa Sayısı 96 Dili Türkçe Orijinali Fransızca Yayınevi Mavibulut Yayıncılık Küçük Prens'in içinde yazarın onlarca sulu boya çizimi var ve hepsi kitaptaki bir olayla alakalı. Küçük Prens için resim yapmak istedim, çünkü kitabı anlatmanın en iyi yolunun yazarın çizimleri olduğunu düşündüm. Resimleri ben, Esra, Ege Can ve Ekin hazırladık. İlke "Dördüncü gezegen bir iş adamınındı. Bu adam işine öylesine dalmıştı ki, Küçük Prens geldiğinde kafasını bile kaldırmadı." Resimdeki iş adamı, hiç durmadan sahip olduğu yıldızları sayar. Küçük Prens onlara sahip olup ne yaptığını sorunca zengin olduğunu, zengin olmasının da daha çok yıldıza sahip olmasını sağladığını söyler İş Adamı. Aslında yazar, burada insanların gerçek hayattaki sahip olma tutkularını eleştirir. İş Adamı, bir keresinde şöyle der "... Sahipsiz bir elmas bulursan, senindir. Sahipsiz bir ada bulursan, yine senindir. Bir fikri ilk kez sen ortaya atarsan, hemen patentini alırsın; senindir. İşte, bu yıldızların sahibi de benim, çünkü, benden önce kimse onlara sahip olmayı aklına bile getirmedi." İnsanların da gerçekte yaptığı bu değil midir zaten? Bir şeyler düşünüp, ilk bizim aklımıza geldiği için patentini alıyoruz ve bizim oluyor. Birisi fikrimizi kullanmak istediğinde de para karşılığı kullanma izni veriyoruz. İş Adamı, yıldızlarının sayısını not ediyor ve bu notların yazdığı kağıtları çekmeceye kilitliyor, böylece bankaya yatırmış oluyor varlığını. Küçük Prens ise her gün suladığı bir çiçeğe ve her hafta temizlediği üç volkana sahip ancak İş Adamı'ndan bir farkı var; onun eşyalarına yararı dokunuyorken, İş Adamı'nın tek yaptığı yıldızlara sahip olmak ve sahip oluşundan dolayı mutlu olması ve yıldızlarına hiçbir yararı yok. Tıpkı bizlerin de yaptığı gibi, sadece sahip olmaktan zevk alıyor. Bu resimdeyse Küçük Prens, bir gül bahçesine gelir. Küçük Prens'in kendi gezegeninde kendisinden başka bulunmadığını söyleyen bir çiçeği vardır ve bahçedeki güllerin kendi çiçeğinin aynısı olduğunu gören Küçük Prens, sahip olduğu şeyin sıradan bir gül olduğunu düşünür ve çok üzülür ve otların üzerine uzanıp ağlamaya başlar. Der ki "Eşi benzeri olmayan bir çiçeğim var diye kendimi zengin sanıyordum. Halbuki, sahip olduğum sıradan bir gülmüş. Bir o, bir de bacak kadar üç volkan. Üstelik biri, belki sonsuza kadar sönmüş kalacak Hiç de büyük bir prens değilmişim..." Esra Küçük Prens daha sonra, her gün elimizi yüzümüzü yıkadığımız gibi küçük gezegene çeki düzen vermek için, baobab fidanlarını söküp atmayı iş edindiğini, bu işin oldukça sıkıcı olmasına karşın kolay bir uğraş olduğunu anlattı. Sonra benden, bizim oradaki çocuklara göstermem için bu olayı resimlememi istedi’ Ben de bunu resmettim; çünkü bizim oradaki çocukların baobab ağaçlarını sökmeye olmasa da işlerini yarına bırakmamak konusunda özellikle hassaslık göstermeleri gerekiyor tıpkı Küçük Prens gibi. Yoksa bu çok kötü sonuçlar doğurabilir. -Sayın kralım müsaade buyurursanız güneşin batışını görmek isterim... Hatırım için güneşe emredin de batsın. Kral -Ben bir generale kelebek olup bir çiçekten diğerine uçmasına veya bir deniz kuşu olmasını emretsem ve general bu emrimi yerine getiremese suç kimde olur, onda mı, bende mi? Küçük Prens hiç çekinmeden -Sizde, dedi -Tamam, o halde herkesten yapabileceği, yerine getirebileceği şeyi istemeli. Otorite her şeyden önce usa dayanır. Kral otoritesinin tüm evren üzerinde olduğunu söylüyor ama onun yaptığı şey sadece zaten herkesin kendi istekleriyle yaptığı şeyleri onlardan istemek. Bu otoritenin aka dayanmasından çok kendini kandırmak; çünkü bir generale deniz kuşu olmasını emredemezsin ama ordusunu nereye yönlendireceğine sen karar verip ona emredersin. Ordusunu zaten kendi yönetiyorsa ve o ileri götürüyorsa ordusunu sen ona öne sür desen de bir şey değişmez; çünkü insanlar istediklerinin yerine getirilmesi için emir verirler. Aslında hep rastlarız hayatta kral gibi insanlara mutlu hissetmek için kendilerini kandırırlar. Ah şu yetişkinler ne garipler. Gökçe Bir ağaç gibi usulca yere yığıldı. Böyle bir vücudu evine kadar taşıması olanaksızdı. Yılanla da bu yüzden anlaşmıştı Küçük Prens. Bu gece vücudunun özü evine gidecekti. Vücudu bir kabuktu sadece. Ölü gibi gözükecekti ama yalandı. Evine gidiyordu Küçük Prens. Tam bir yıl sonra. Dikenler ne işe yarar?Elbette işe yarar dikenler. Küçücük narin çiçeklerin amansız savaşçısıdır onlar. Çiçeğini bırakıp gelmişti Küçük Prens. Bundan dolayı biraz pişmalık duyuyordu ama geldiği gezegende gökyüzünde ki o ışıkta çiçeğinin olduğunu biliyordu. Ekin Yazar 1 numaralı resmini çizdikten sonra sanat şaheserini büyüklere gösterip onlara, resimden kokup korkmadıklarını sorar. Fakat ''Şapkadan kim korkar?'' cevabını bu bir şapka resmi aslında fil yutmuş bir boğa yılanını resmetmiştir. 1 numaralı resmin anlaşılmaması üzerine yazar büyüklere her şeyi açıklamak gerektiğinden yakınarak 2 numaralı resmini çizer. ama büyükler bu resmi gereksiz bulur ve ona yılan çizmeyi bırakıp kendisini daha faydalı alanlarda geliştirmesini söylerler. Eğer insanlara 1 numaralı resmi gösterip ne olduğunu sorarsanız büyük çoğunluğu kitaptaki büyükler gibi şapka cevabını verir. Kitabı okumamış olsaydım ben de bunun bir şapka resmi olduğunu söylerdim çünkü gerçekten şapkayı andırıyor. Ama yazar bunu tamamen farklı bir şeyi fil yutmuş bir yılanı düşünerek çizmişti. Herkesin hayal gücü farklıdır. Psikologlar bazen hastalarına sorunlarının ne olduğunu anlayabilmek için karmaşık şekiller gösterirler her hasta bunu farklı bir şeye benzetir bu test psikoloğun sorunu anlamasına yardımcı olur. Bence 1 numaralı resim de mürekkep testleri gibi kimisi dağ diyor kimisi şapka belki de bazısı yazar gibi düşünüyor sonuçta herkes kendine göre yorumluyor bu garip kahverengi resmi. 2 numaralı resim ise çok açık çünkü diğer resmi açıklamak için yapılmış. Kısacası yazar 2 numaralı resim 1 numaralı resmin büyüklerin dünyasına uyarlanmış, açık hale getirilmiş büyük kavramı yaşı büyük insanları değil hayal gücünü kullanmayan insanları niteliyor. Eğer böyle biriyseniz durun ve düşünün orada bir yerlerde bir ses mutlaka bu hayatın yeterince eğlenceli olmadığını söylüyordur yeter ki dikkatle dinleyin. Ege Can Bu gezegen şu ana kadar gördüğüm en küçük gezegendi. Üzerinde yalnızca bir sokak feneriyle bir fenerciye yer vardı. Bu adamın diğer gezegenlerdekilere benzemediğine karar verdim. Hiç olamazsa bir şeyler başarıyordu. Feneri yakmakla, bir yıldız daha veya bir çiçek daha doğuyordu. Söndürmekle ise çiçeği veya yıldızı uyutmuş oluyordu. Fenercinin gezegeninde her dakikada bir yeni bir gün başlıyordu. Her gece olduğunda feneri yakmak her sabah olduğunda da feneri söndürmek zorundaydı. Bu nedenle durmadan çalışıyor hiç uyuyamıyordu. Önceden gezegende günler daha uzunmuş. Fenerci sabahları dinlenip geceleri uyurmuş. Ama gezegen zamanla daha hızlı dönmeye başlamış. Sonunda gezegen dakikada kendi etrafında bir tur atıyor, gezegenin her turunda gezende bir gün yaşanıyor. Fenerciye niçin uyuyamadığı halde hala çalıştığını sordum. Bana emrin böyle olduğunu söyledi. Zavallı fenerci durmadan çalışmak zorunda. Ona verilen emre ve emri veren kişiye bağlı bir şekilde çalışıyor. Ama sanırım ona bu emri veren kişi, fenerciyi fenercinin kendisini sevdiği kadar sevmiyor. Evet emri ilk verdiği zamanlar fenerci rahatça yaşayabiliyormuş ama şimdi gezegen daha hızlı dönüyor. Bu nedenle fenerci emre uymak için uyumadan çalışmak zorunda. Bence emri veren kişi fenerciyi sömürüyor. Fenerci bunu anlamasın diye emri değil sadece koşulları değiştirmiş. Yetişkinleri anlamıyorum. Neden her zaman daha fazlası için başkalarını sömürüyor. Eğer bu gezegende iki kişilik yer olsaydı fenerciyle dost olurdum ve güneşin batışını yirmi dört saatte bin dört yüz kırk kere seyrederdim. Kargo ve Teslimat Gizlilik ve Güvenlik Yardım Hakkımızda İletişim Sipariş Koşulları Üye ol Üye Girişi Şifremi unuttum Üye ol Detaylı Arama Sepetim 0 Toplam 0,00 TL Ana Sayfa Yeni Gelenler Konular Yayınevleri Dergi Resim-Poster Kelepir Kitaplar Harita-Gravür Harita Arama Seçenekleri Yayınevleri 1001 Çiçek Kitaplar 12 Mavibulut Yayınları 6 Doğan Egmont Yayıncılık 5 Epsilon Yayınevi 5 İthaki Çocuk Yayınları 5 Panama Yayıncılık 4 Smarteach Yayınları 4 Can Çocuk Yayınları 4 Beyaz Balina Yayınları 3 Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 3 Hece Yayınları 3 Artemis Yayınları 3 Dokuz Yayınları 3 Epsilon Lisanslı Ürünler 3 Büyülü Fener Yayınları 3 Turkuvaz Kitap 3 Genç Destek 2 Remzi Kitabevi 2 Bilgi Yayınevi 2 Halk Kitabevi 2 Palto Yayınevi 2 Marsık Yayıncılık 2 Parıltı Yayıncılık 2 Nisan Kitabevi Çocuk Yayınları 2 İnkılap Kitabevi 2 Platanus Publishing 2 Beyan Yayınları 2 Maviçatı Yayınları 2 Aras Yayınları 2 Martı Yayınları 2 Doğu Kitabevi 2 Dorlion Yayınevi 2 Yapı Kredi Yayınları YKY 2 Altın Kitaplar 2 Beşir Kitabevi 2 Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları 2 Ema Genç Yayınevi 2 Kafekültür Yayıncılık 2 Kitap At Yayınları 1 Siyah Kuğu Yayınları 1 Gece Kitaplığı Yayınları 1 Nova Kids 1 Yaşam Kültür Sanat Yayınları 1 Puslu Yayıncılık 1 Dekalog Yayınları 1 Pegem Akademi Yayıncılık 1 Fark Yayınları 1 Maşuk Kitap 1 Say Yayınları 1 Kaf Kitap Kafe Yayınları 1 Yazarlar Antoine De Saint-Exupery 192 Kolektif 7 Antoine de Saint - Exupery 7 Antoıne De Saınt-Exupéry 6 Antonie de Saint - Exupery 2 Ergun Yıldıral 2 Clotilde Bruneau 2 Antoine De Saint Exupery 2 Oscar Wilde 1 Antonie de Saint Exupery 1 Diego Roberto 1 Peter Sis 1 Emile Vigneron 1 Melissa Mey 1 Jean Philippe Ravoux 1 Serdar Özkan 1 Nuran Turan 1 Antoine de Saint-Expery 1 Mehmet Coral 1 Mathias Jung 1 Büşra Özer 1 Gül Ezgi Karaman 1 Yağmur Hilal Ak 1 Frances Hodgson Burnett 1 Muhammed T. Karaca 1 Platon Eflatun 1 İsmail Arslan 1 Antonie De Saint 1 Abdullah Harmancı 1 Frances H. Burnett 1 Abdülkadir Atıcı 1 Seyit Ahmet Uzun 1 Agnes de Lestrade 1 Antoine de Saint -Exupery 1 Carlo Scataglini 1 Nuran Direk 1 Fiyat Aralığı 0-10 TL 32 10-20TL 94 20-30 TL 62 30-40 TL 28 40-50 TL 14 50 TL ve üzeri 26 256 Kayıt bulundu Toplam 13 Sayfa >> %10 Yeni Küçük Prens - Antoine De Saint-Exupery Antoine De Saint-Exupery Maviçatı Yayınları 22,00 TL 19,80 TL Sepete Ekle %10 Yeni Küçük Prens Antoine De Saint-Exupery Doğu Kitabevi Stokta kalmadı - TükendiStokta kalmadı - Tükendi Yeni Küçük Prens Antoine de Saint - Exupery Akademisyen Kitabevi 45,00 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Renkli Antoine De Saint-Exupery Maviçatı Yayınları Stokta kalmadı - TükendiStokta kalmadı - Tükendi %10 Küçük Prens Frances H. Burnett Ema Genç Yayınevi 30,00 TL 27,00 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Antoine De Saint-Exupery Kumran Yayınları 30,00 TL 27,00 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Antoine De Saint-Exupery Dekalog Yayınları 17,90 TL 16,11 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Antoine De Saint-Exupery Yeti Kitap 19,00 TL 17,10 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Antoine de Saint - Exupery Bilgili Yayınları 18,00 TL 16,20 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Antoine De Saint-Exupery Turkuvaz Kitap 20,00 TL 14,40 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Antoine de Saint - Exupery Ema Genç Yayınevi 25,00 TL 18,00 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Antoine De Saint-Exupery Zengin Yayıncılık 22,00 TL 19,80 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Antoine De Saint-Exupery Yuva Yayınları 24,90 TL 13,41 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Hareketli Öyküler Dizisi Kolektif Yumurcak Yayınları 66,00 TL 59,40 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Antoine De Saint-Exupery Yitik Ülke Yayınları 16,00 TL 14,40 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens Antoine De Saint-Exupery Yason Yayınları 13,50 TL 12,15 TL Sepete Ekle %10 Küçük Prens 19 - Küpiks Gezegeni Clotilde Bruneau Yapı Kredi Yayınları YKY Stokta kalmadı - TükendiStokta kalmadı - Tükendi Zaman Gezegeni 18 - Küçük Prens Clotilde Bruneau Yapı Kredi Yayınları 11,11 TL Satışta değil Küçük Prens - Kokulu Kitap - Özel Ayraç Antoine De Saint-Exupery Yakamoz Yayınları 20,00 TL Sepete Ekle Küçük Prens Antoine De Saint-Exupery Yade Kitap 15,00 TL Sepete Ekle 256 Kayıt bulundu Toplam 13 Sayfa >> 20 Küçük Prens - Antoine De Saint-Exupery Küçük Prens Küçük Prens Küçük Prens Renkli Küçük Prens Küçük Prens Küçük Prens Küçük Prens Küçük Prens Küçük Prens Küçük Prens Küçük Prens Küçük Prens Küçük Prens Hareketli Öyküler Dizisi Küçük Prens Küçük Prens Küçük Prens 19 - Küpiks Gezegeni Zaman Gezegeni 18 - Küçük Prens Küçük Prens - Kokulu Kitap - Özel Ayraç Küçük Prens Küçük Prens, 1943 yılında Antonie de Saint-Exupery tarafından yazılmış. Fransızca özgün adı Le Petit Prince dir. 2015 te 20 ye yakın yayın evinde küçük prens baskılarını görmek mümkün. Zira telif haklarında şöyle bir kural var Yazarın ölümünün üstünden 70 yıl geçince telif hakkı dönemi sona eriyor. Saint-Exupéry’nin ölüm tarihi 1944, dolayısıyla 2015 itibariyle artık isteyen herkes Küçük Prens’i yayımlayabilir. Tabii pek çok yayınevi Küçük Prens çevirilerini hazırlamış, basım aşamasına getirmiş ve eserin telifinin dolmasını dört gözle bekliyormuş. Can Çocuk, Remzi Kitabevi, İthaki Yayınları, Kırmızı Kedi, Palto Yayınevi, Notos Kitap ve Şule Yayınları’nın aralarında bulunduğu yayınevlerine daha çok yayınevi katılacak gibi gözüküyor. Haliyle pek çok okurun kafası karıştı. Bende dayanamadım bir derleme yapmaya karar verdim. Umarım sizlere faydası olur. Eserde bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası Çölü''ne düşen pilotun Küçük Prens'le karşılaşması ile başlayan kitap yirmi yedi bölümden oluşuyor. Özellikle Küçük Prens'in yurdundan ayrılıp altı ayrı gezegene yaptığı gezileri anlatan bölümlerde bazı tipik yetişkin yaşam biçimlerinin eleştirisi yapılmaktadır. Kralın gezegeni otorite tutkusunu, sanatçının gezegeni, kendini beğenmişliği ve sanatçının toplumla yitirmiş olduğu iletişimsizliği, sarhoşun gezegeni, umutsuzluk ve buna dayanan unutma isteğini, iş adamının yaşadığı gezegen, amaçsız sahip olma tutkusunu, fenercinin gezegeni anlamsız ve sorgulamaksızın yerine getirilen görev duygusunu, coğrafyacının yaşadığı gezegen ise bilimi kimin için yaptığını unutan bilim adamını ve bilim anlayışını sembolize gezegen ise dünyadır ve dünya insanların kendi değerlerinden daha çok giysileriyle anlam ve değer kazandıkları, biçimin özden daha fazla önemli olduğunu yansıtan bir imge görünümündedir. Yazar, New York'ta bir otel odasında kaleme aldığı hikâyenin çizimlerini de yapmıştır. Exupéry hem çizimleri hem de hikâyeleri bir çocuk kitabı gibi kurgulamış olsa da, bu kitap onun moderniteye ve2. Dünya Savaşı'nın etkilerinin sürmekte olduğu topluma eleştirisini ifade ettiği bir kitap olarak da değerlendirilir. Yazarın ilhamını kendi başından geçen olaylardan aldığı düşünülür. Bir pilot olan Exupéry, 1935 yılında bir hız rekorunu denerken, Sahra Çölü’nün ortasına düşmüştü. Ayrıca karısı Consuelo’nun Küçük Prens gibi bitmek bilmeyen arzuları ve korunma arzusu olduğu, Küçük Prens’in gezegeni gibi volkanlarla dolu El Salvador’da yaşamıştı. Yazar eseri, dostu Leon Werth’in çocukluğuna adamıştır. Ve bunun için çocuklardan özür dilemektedir. "Bu kitabı koskoca bir adama adadığım için küçüklerden beni bağışlamalarını dilerim." Kitapta, Küçük Prens’in yaşadığı asteroid olan B612’yi bulan ama şalvar, cepken, fes giyiyor diye 1909 yılında katıldığı astronomi kongresinde görüşleri dikkate alınmayan Türk astronomun, ülkesinde bir diktatörün halkına Avrupalı gibi giyinmeyi emretmesinden sonra 1920’de şık bir giysiyle kongreye katılması ve bildirisinin kabul edilmesi ile ilgili olan paragraf Türkiye’de tartışmalara yol açmıştır. Hikâye ilk defa 6 Nisan 1943’te hem Fransızca hem İngilizce olarak yayımlandı. Günümüzde 210 ayrı dil ve lehçeye çevrildi. Türkçeye ise ilk kez 1953’te Ahmet Muhip Dıranas’ın tarafından kazandırılmış Küçük Prens ve yıllar içinde farklı isimler tarafından da Türçe'ye çevrildi. 1988’den bu yana kitabın Türkiye’deki yayın hakları Mavibulut Yayınları’na aitti ki yayınevinin üç boyutlu Küçük Prens’i nefis. Selim İleri, Azra Erhat ve Nihal Yeğinobalı’nın yaptığı çevirilerin de yayımlanması işten bile değil. Fakat görünen o ki Küçük Prens’i daha çokları Türkçeye çevirecek. Umarım, 70 yılı dolan ve kamu malı’ sayılan önemli yazarların başta Batı ve Rus klasikleri eserlerinin başına gelen Küçük Prens’in de başına gelmez. MAVİBULUT YAYINLARI1987’den beri “Küçük Prens”in yayıncısıÇevirmeni On yıldır okuduğumuz “Küçük Prens”in çevirmeni olan Sumru Ağıryürüyen aynı zamanda bir müzisyen de. Bu yüzden kitabı çevirisinin lirik bir dili olmasını amaçlamış. Hatta yüksek sesle okunurken okurun bir şarkı dinlediğini düşünmesini Hak sahibi yayınevi Gallimard’ın belirlediği şekilde tüm dünyadaki tasarımlarla aynı biçimde Bulut editörü Keriman Güldiken “Küçük Prens”in 1987’den beri yayım hakları Mavibulut’a aitti. Bu tarihten önce pek çok yayınevi tarafından yayımlanıyordu ancak Mavibulut yazara ve emeğine saygı duyan bir yayınevi olduğundan haklarını alarak yayımlamayı seçti. Bu tarih sonrası da büyüklü küçüklü pek çok yayınevi tarafından korsan olarak yayımlanmaya devam etti. Şimdi “Küçük Prens”i Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu açısından 70 yılı dolduğundan yayımlamak serbest. Artık her yayınevinin bu kitabı yayımlama hakkı var. Bu yeni durumun akla getirdiği bir endişe de metnin/ kitabın ne kadar zarar göreceği. Ne yazık ki bunu denetleyebilecek herhangi bir mekanizma yok. Anlaşılan önümüzdeki günlerde hepimiz “Küçük Prens”in “ucuzlaştırılmasını” izleyeceğiz. Başka bir konu da ülkenin her alanına yayılmış bir “subaşı tutma” eğiliminin ne yazık ki edebiyat camiasında da kendini gösteriyor olması. Kimi yorumcular “bu iyidir, bu kötüdür” diyebiliyorlar fütursuzca. Kaldı ki söz konusu sanat olunca iyinin ve kötünün ne olduğuna kim nasıl karar veriyor, bu kararları verirken nelere dikkat ediliyor, iyi anlamak lazım. Bu, edebiyatta eleştiri konusunun ne kadar önemli olduğunun bir kanıtı. Benim asıl dikkatimi çeken bir diğer konu, yeni “Küçük Prens” baskılarının tanıtım kampanyalarında yıllardır başka yayınevlerinin yayım hakları engelleniyormuş tavrının takınılması. Yasalara ve yazar haklarına uygun davranmanın kabahat sayılması başka hangi ülkede vardır? Kanunlara uygun davranmak ne zamandar beri suç oldu? Aslına bakarsanız bizim açımızdan değişen pek bir şey olmayacak. Mavibulut ilkeli ve özenli yayın anlayışını sürdürmeye devam edecek. “Küçük Prens”, telifsiz’ olarak yıllardır yayınevlerince yayımlanıyordu zaten. CAN ÇOCUK YAYINLARI Çevirmeni Can Çocuk Yayınları’nın “Küçük Prens”i en özel baskılardan. Çünkü çevirisi Türk şiirinin ve edebiyatının iki büyük ismine ait. Cemal Süreya ve Tomris Uyar’a. Edebiyat tarihimize birbirinden değerli eserler kazandıran bu iki dev kalemin aynı zamanda olağanüstü birer çevirmen olduğunu da vurgulamak isteriz. İşte Can Çocuk’un “Küçük Prensi”i bu iki dev ismi buluşturuyor. Baskının özellikleri Tomris Uyar ve Cemal Süreya’nın “Küçük Prens” çevirisi 19 yıldır basılmıyor/ basılamıyordu. Meraklıları bu kitap için sahafların yolunu tutuyor ve fahiş fiyatlar ödemek durumunda kalıyordu. Bu çeviriye artık ulaşabiliriz. Kapağı Orjinal kapakÖnsöz ya da ek bilgi YokEverest YayınlarıÇevirmeni Everest Yayınları’nın “Küçük Prens”inin çevirisi Türk edebiyatının usta kalemlerinden Selim İleri’ye ait. İleri “Küçük Prens”le ilgili şunları söylüyor “ Küçük Prens’ le 9-10 yaşlarındayken Azra Erhat’ın çevirisiyle tanıştım. Ciltli çok güzel basılmış bir kitaptı. Beni çok etkiledi. Hem Türkçe hem de Fransızca çevirisini hiç yanımdan ayırmadım. Tomris Uyar- Cemal Süreya çevirisi de beni çok etkilemiştir. 1980’li yıllarda Atilla İlhan Bilgi Yayınları’nın Genel Yayın Yönetmeni’ydi. Bir gün beni arayıp “Küçük Prens”i çevirip çevirmeyeceğimi sordu. Seve seve çevirebileceğimi söyledim. Çeviriyi yaparken çeviri yapmanın ne kadar zor ve meşakatli bir iş olduğunu anladım. Bir daha da çeviri yapmadım. Yazarın üslubuna ve ses ahengine bağlı kalmaya çalıştım. Çeviriyi yaparken en dikkat ettiğim husus, ses ahengine bağlı kalmaktı.” Baskının özellikleri Selim İleri’nin “Küçük Prens”ten ayrılırken isimli bir Sonsöz’ü yer alıyor. Kapağı Kapakta Exupéry’nin Küçük Prens’in “prens” kıyafetli olarak resmettiği çizimi YayınlarıÇevirmeni Kapı Yayınları’nın çevirisi de özenli ve öne çıkan “Küçük Prens”lerden. Çünkü çeviri Türk şiirinin ustalarından, “Fahriye Abla” şiiriyle tanınan Ahmet Muhip Dıranas’a ait. Üstelik bu, Türkçedeki ilk çeviri. Dıranas’ın Çocuk Esirgeme Kurumu’nun “Çocuk ve Yuva” dergisinde 1953-54 yılları arasında tefrika edilen bu çevirisi, bu nedenle tatlı bir sürpriz oldu. Baskının özellikleri Küçük boy basılmış olan Kapı Yayınları’nın “Küçük Prensi” bir zamanlar yayımlanan “Çocuk ve Yuva” isimli şefkatli bir dergide yayımlanmış olduğu için bile son derece değerli. Kapağı Orijinal kapak resmi kullanılmış. Sadece gezegen mor renge Fener YayınlarıÇevirmeni Jose Saramago’nun “Kabil”, Muriel Barbery’nin “Kirpinin Zarafeti”, Paul Lafarque’nin “Tembellik Hakkı” gibi pek çok önemli kitabın çevirmeni olan Işık Ergüden. Ünlü çevirmen “Küçük Prens” çevirisiyle ilgili olrak şöyle diyor”Ben, şahsi serüvenimde, çocukken okuduğum Küçük Prens’ten bir şey anlamadığımı, daha ileriki yaşlarda çeşitli vesilelerle tekrar tekrar okudukça eserin kapsamını, hayattaki ve dünyadaki yerini -zihnimi farklı yanları çeldikçe- anladığımı belirtmeliyim. Dolayısıyla bu çeviri süreci de benim açımdan bir anlamda yeniden-okuma oldu ve her yeniden okuma gibi zihnimde kimi izlenimler, izlekler, duygular bırakarak geçip gitti. Öncelikle şiir ve felsefe diyebilirim; sonra da bolca hüzün - ama hüznün içinde tam da hayatın kendisi gibi kararlılık, sevinç anları...” Baskının özellikleri Orjinal metne sadık kalınmış. Bir ekleme ya da çıkarma ya da ek bilgi YokKapağı Kapakta Küçük Prens’in gezegenindeki bahçesiyle igililenirkenki halini anlatan orijinal çizim kullanılmış. İTHAKİ YAYINLARIÇevirmeni İthaki Yayınları’ndan çıkacak “Küçük Prens”in çevirisi S. İpek Ortaer Montanari’ye ait. Kendisini Voltaire’in “Candide” ve felsefi bir bilimkurgu öyküsü olan “Micromegas” çevirilerinden tanıyoruz. Baskının özellikleri İthaki Yayınları, orijinale en yakın baskıyı yapmayı amaçladığını söylüyor. Çeviride orjinal kelimelere en yakın karşılıkların kullanıldığı belirtilen çeviride yıllardır bir polemik olan “diktatör” kelimesi kullanılmış. Yayınevi şöyle diyor “Bu anlamda hiçbir sansür uygulamadık. Lider’, önder’ ya da dediği dedik’ gibi kelimeler kullanabilirdik ancak kitapların isteyerek ya da istemeyerek sansürlenmesiyle ilgili yeterince sıkıntı var zaten. Ayrıca kitapta o bölümde eleştirilenin bir Türk diktatör değil, umursamaz ve ye kürküm ye’ci Batı dünyası olduğunu söyleyelim.” Önsöz ya da ek bilgi Kitapta iki adet önsöz bulunuyor, biri çevirmene ait. Exupéry üzerine odaklanan bu önsözde kitabın ithaf edildiği Leon Werth’in de kim olduğu da anlatılıyor. İkinci önsöz ise yazar ve Türkiye’nin en büyük Küçük Prens koleksiyoncularından biri olan Ali Lidar’a Orjinal kapak. REMZİ KİTABEVİÇevirmeni Joseph Pulitzer’in yaşam öyküsünü çeviren simultane çevirmen Kerem Topuz, Hıfzı Topuz’un “Kara Çığlık” isimli romanını da Fransızcaya çevirmişti. Baskının özellikleri Remzi Kitabevi, “Küçük Prens”i hem bir “Çocuk Klasiği” hem de daha küçük yaştakiler için büyük boy ve renkli olarak iki şekilde basıyor. Kapağı Kapakta özgün suluboya çizim kullanılıyor. KIRMIZI KEDİ YAYINLARIÇevirmeni “Pi’nin Yaşamı”, “Dr. Jekyll ve Mr. Hyde ’ın Tuhaf Hikâyesi”, “Kral, Bilge ve Soytarı” vd. çevirilerinden tanıdığımız Aylin Yengin. Kırmızı Kedi, “Kitabın 7’den 70’e herkesi hitap ettiğini akılda tutan bir çeviriyi benimsediklerini” söylüyor. Baskının özellikleri Kırmızı Kedi Yayınları Yayın Yönetmeni İlknur Özdemir, “Küçük Prens”in hem çocuk klasikleri hem de yetişkin klasikleri arasına girebilecek bir başyapıt olduğuna dikkat çekerek, “Bu kitabın 70 yıldır eskimeyen mesajını en doğru şekilde aktarmak istedik” ya da ek bilgi Yok. Kapağı Kırmızı Kedi, pek çok yayınevinin klasik kapağı kullanacağını tahmin ettiği iç in farklı bir çizim kullanmak istediklerini söylüyor “Biz yıldızların eklendiği ve Küçük Prens’in prens kıyafetindeki çizimini kullanmak istedik.” ŞULE YAYINLARI Çevirmeni Marmara Üniversitesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü ’nde öğrenimini sürdüren Naime Erkovan daha önce Şule Yayınları için Kafka’nın “Seçme Hikâyeleri”ni çevirmişti. Baskının özellikleri Şule Yayınları “Küçük Prens” için üç ayrı renk kapak yapmış Mor, mavi ve pembe. Kitapla birlikte 2015 takvimi ve 4 farklı renkte çizgisiz defter hediye ediliyor. Önsöz ya da ek bilgi Yok. Kapağı Orjinal kapak üç ayrı renkte basılmış. FOM KİTAPÇevirmeni “Küçük Prens” 1988 doğumlu Müge Kalender’in ilk çevirisi. Önsöz ya da ek bilgi Orjinal kapakLOTUS KİTAPÇevirmeni 1987 Kara Harp Okulu mezunu olan Haktan Birsel Katip Çelebi Üniversitesi öğretim ya da ek bilgi Yok. Ancak yayınevi arka kapak metnini özel olarak hazırladıklarını söylüyor “İlk kez 1943’te yayınlanan “Küçük Prens”, yazarı Saint-Exupéry’nin vatanı Fransa ve ilk yayınlandığı ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nin yanı sıra dünyanın hemen her ülkesinde büyük bir beğeniyle okunmuş birçok küçük ve büyük insanı derinden etkilemiştir. Saint-Exupéry, Küçük Prens’te büyük insanların aptallıklarını ve çocuksu bakışın yitirilmesiyle birlikte işlenen hataları açık yüreklilik ve büyük bir ustalıkla işlemiştir. Bu kitapta aşkı, heyecanı, sevgiyi, yalnızlığı, özlemi, kavuşmayı ve hayatın yalın gerçekliğini bulacaksın’” desek abartmış olmayız. Yaşın kaç olursa olsun, aradığın duyguyu bu kitapta bulacaksın. Okumak için hâlâ çok geç aslında göremez. Kalp ile aramak lâzım.”Kapağı Ön kapak görseli olarak “Küçük Prens”i ABD’de yayınlayan Harcourt’un tercih ettiği koyu mavi zeminli gezegeninde yalnız başına duran Küçük Prens, arka kapakta ise gün batımını izleyen Küçük Prens resmi YAYINLARIÇevirmeni Say Yayınları’nın çevirisi usta çevirmen İsmail Yerguz’a ait. Yerguz, çeviriyi yapmadan önce orjinal metni ve diğer Türkçe çevirileri karşılaştırmış. Baskının özellikleri Yayınevi, “okuyucuya sıcaklık verebilmek için tek renk yan kâğıt ekledik ve kapak arkasına da aynı rengi verdik” diyor; “İki farklı kapak çalışması yaptık. Birinde, Küçük Prens’in klasik kapak çizimini kullandık ama lacivert ağırlıklı ve parlak selefonlu olarak. Diğer kapakta ise yine yazarın yine kendi çizimi olan başka bir çizimi bordo çerçeve içinde kuyyandık. Bu tasarımda ayrıca parlak kabartma kullandık.”Önsöz ya da ek bilgi KitaplarÇevirmeni İki çevirmenli. Fransız yönetmenlerle de çalışan çevirmen, oyun yazarı Sedef Ecer ve yöhetmen ve yapımcı da olan çevirmen İzzeddin Çalışlar. Baskının özellikleri İki çevirmen de kitabın çevirisinde herkesin merak ettiği “diktatörlük” vurgusunu kitabın orijinaline sadık kalarak Orjinal kapakYakamoz YayınlarıÇevirmeni “Gelecek 10 Yıl”, “Küçük Gandhi’nin Yolculuğu” kitaplarının çevirisini yapan Tayfun özellikleri Yakamoz Yayınları tarafından basılan kitabın kapağında “Kokulu Kitap” ibaresi bulunuyor ve kitabın sayfaları “mandalina gibi” kokuyor. Küçük prens büyük aşk Aşkta çok şey paylaşırsınız. Yatağınızı, evinizi, bardağınızı, hatta diş fırçanızı... Ya kelimelerinizi? Şimdi size kelimelerini paylaşmış iki sevgilinin hikâyesini anlatacağım. Küçük Prens’in yıllar sonra yeniden basılan efsane çevirisine imza atan Tomris Uyar ve Cemal Süreya’nın hikâyesini… Yıl 1965... Antoine de Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’i Bilgi Yayınevi tarafından çift çevirmen imzası ile yayımlanır R. Tomris ve Cemal Tomris o günlerde henüz Turgut Uyar ile evlenip soyadını almamış olan Tomris Gedik’tir. R’si kimilerine göre babaannesi Refia Hanım’dan gelir, kimileri de Richard Tomris diye dalga Tomris ve Cemal Süreya, hayatı paylaştıkları gibi bir çeviriyi de paylaşırlar. Kolay iş değildir ikisinin de ustası olduğu kelimelerde anlaşmaları. Tomris Uyar, Tanışma Günleri/ Anları kitabında “Bu çevirileri yapmak için Cemal Süreya’nın benim yardımıma gereksinimi yoktu” diye anlatır “Fransızcayı bilen oydu; bana, onun önerdiği Türkçe karşılıkları benimseyip benimsemediğimi belirtme görevi düşüyordu.”Uyar, bu çevirilerde ortak seçilmesinin asıl nedenini de bulmuştu “Dilinin büyüsüne kapılıp çeviriyi özgün metine göre çok daha sevimli, alımlı hale getirebilecek bir şairin bu eğilimini bir anlamda denetleyebilmemdi. Belki de evde sık sık yaptığımız bu tartışmayı somutlamak için bu ürünleri seçmiştik. Günler yetmiyormuş gibi geceleri de uykudan fırlayıp yeni önerileri sigara paketlerinin arkasına yazıyorduk. Gören olsa, dünyayı kurtarmakta kararlı olduğumuzu sanırdı. Birbirimizin diliyle zenginleşiyorduk galiba”. ÇEVİRİYE İHANET Mİ?Yıllar içinde Tomris Uyar ile Cemal Süreya’nın yolları hayatta da çeviride de ayrıldı. Aynı Küçük Prens, bu kez yalnızca Cemal Süreya imzasıyla görüldü kitapçı raflarında. Ayrılırken mallar paylaşılır ya, bu çeviri de Cemal Süreya’da mı kalmıştı? Yine Tomris Uyar’dan alıyoruz cevabı “Cemal Süreya’nın sonraları Küçük Prens’i başka bir yayınevinde yalnızca kendi imzasıyla yayımlatma isteğine karşı çıkmadım; maddi koşulların baskısını bilmez miyim? Telefondaki sesinin titremesinden de etkilendim tabii -belki de yaşam süresince yapılabilecek en uygunsuz tekliflerden biriydi- biliyordu ama sıkışmıştı paraca. Tek koşul ileri sürdüm, yeni basımlarını hep benim gözden geçirdiğim çeviriyle artık kendisi oynayacaktı, ben asla! Ortak çeviri, ikiye bölünemezdi bence. Onu bölmek, çeviri sırasında yaşanılan zor ve keyifli saatlere bir ihanetti. Olsun varsın!” Saint Exupéry ve meşhur uçağı Kitabın etkisi o kadar büyük ki Rusya’nın tenha Abakan şehrinde bile Küçük Prens’in heykeli bulunuyor.* Küçük Prens bugüne kadar 140 milyon adet satıldı, yıllık ortalama satışı 1 milyon adet. 250’den fazla dile çevrildi. Bu dillere adını muhtemelen daha önce duymadığınız Alur dili, Sardunyaca, Toba dili de dahil. Türkçede 15 farklı çevirisi bulunan Küçük Prens’in Çincede 50 değişik versiyonu var. Merakla beklenen animasyon Küçük Prens’, 2015’in sonlarına doğru vizyona girecek.* Operaya, tiyatroya, şarkılara ilham verdi. Sinemada 11 filmi çekildi, sonuncusu ise ekimde vizyona girecek. Filmi Kung-Fu Panda’nın yönetmeni Mark Osborne yönetti, seslendirenler arasında Marion Cotillard, Benicio del Toro, James Franco ve Jeff Bridges var. * Fransa’nın Euro’ya geçmeden önce kullandığı 50 Franklar’da Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’ çizimleri vardı. Üstelik gözle görülemeyecek küçüklükte yazılmış alıntılar da banknotun üzerinde işlenmişti.* Yazarın doğup büyüdüğü Lyon’daki havaalanı Saint Exupéry’nin adını taşıyor. Yalnızca kendi memleketinde değil, binlerce kilometre ötede de anılıyor. Japonya’nın Hakone şehrinde bir Küçük Prens müzesi kuruldu; Güney Kore’de Gyeonggi-do kentinde Küçük Prens temalı bir köy bulunuyor. Müze ve köy turistlerin uğrak noktalarından.* Malum, Küçük Prens, B-612 adlı asteroitten gökcisimi geldiğini söyler. Uzaybilimciler fanteziyi gerçeğe çevirmekte fazla gecikmedi. 1975’te keşfedilen bir asteroite 2578 Saint-Exupery adı verildi. 1993’teki bir başka keşfe Küçük Prens’in yaşadığı B-612’den esinlenerek 46612 Besixdouze, 2003’te keşfedilen bir diğerineyse Küçük Prens’ adları verildi. 2002’de dünyaya zarar verebilecek asteroitlerin izlendiği vakıfın ismi de B-612. ORHAN PAMUK’UN GÖZÜNDEN KÜÇÜK PRENS'Büyük edebiyat çocuksu bir basitliğe dayanır'Küçük Prens, modern edebiyatın en büyük mucizelerinden biri. Bir aristokrat ve pilot olan yazar Saint Exupéry, bu kısa kitapta yaşadığı deneyimi Sahra çölünde iniş yapmak zorunda kalan bir uçakhayal gücüyle bir masala, bir felsefe kitabına, büyükler için yazılmış bir çocuk kitabına çevirerek okuru büyüler. Büyük edebiyatın hem yaşanmışlığa hem de sınırsız hayal gücüne hem karmaşıklığa hem de çocuksu bir basitliğe dayandığını ve bir yazarın yapacağı en iyi şeyin içinden geldiği gibi yazmak olduğunu gösteren parlak bir kitaptır Küçük Prens... Küçük Prens’ savaşları... Ünlü Fransız yazar Antoine de Saint-Exupéry’nin telif hakları, ölümünün üzerinden 70 yıl geçtiği için, 1 Ocak’ta serbest kalınca, şimdiden 20’ye yakın yayınevi, yazarın kült kitabı “Küçük Prens”i yayına hazırladı. Kitapçılarda ya da internet sitelerinde boy gösteren kitapların çoğu, Saint-Exupéry’nin çizimlerinin yer aldığı özgün tasarımla satışa sunuldu. Her biri farklı çevirmenin eseri, farklı boyut ve baskı özelliklerindeki kitapların fiyatları ile 15 TL arasında değişiyor. 1 Ocak öncesine kadar Saint-Exupéry’nin telif haklarının sahibi Mavi Bulut Yayınları, kitabı Sumru Ağıryürüyen’in çevirisiyle okurla buluşturmuştu. Bugün Can Çocuk Yayınları Cemal Süreya-Tomris Uyar, Remzi Kitabevi Kerem Topuz, İthaki Yayınları İpek Ortaer Montanari, Say Yayınları İsmail Yerguz, Notos Kitap ise Orçun Türkay’ın çevirisiyle okurun karşısında. Kitabı basan diğer yayınevleri arasındaysa Pupa Yayınları, Zeplin Kitap, Kanyon Yayınları, Şule Yayınları, Lotus Yayınları, Palto Yayınları, Elips Kitap, Tema Yayınları, Doğu Kitabevi ve İlgi Çocuk Yayınları bulunuyor. Kitabın yayıncısı bu kadar çok olunca, yayınevlerinin birbirlerinden farklılaşma çabası dikkat çekiyor. Birçoğu, Saint-Exupéry’nin yaptığı, Küçük Prens’i gezegeni “Asteroid B-612”de gösteren orjinal kapak resmini kullanırken, farklı tasarımları tercih eden yayınevleri de var. Notos Kitap, mor ve kırmızı renkli iki farklı kapak; Palto Yayınları da orijinal kapak yanında, ayrı bir kapak tasarımı hazırladı. Remzi Kitabevi, Mavi Bulut Yayınları ise büyük boy, üç boyutlu pop-up versiyonu gibi farklı “Küçük Prens”ler dış görünüşleri kadar, “içerik”leriyle de farklılaşıyor. Örneğin, Cemal Süreya, özgün dili Fransızca olan “Küçük Prens”teki “l’essentiel est invisible pour les yeux” cümlesini “Gerçeğin mayası gözle görülmez” diye çevirmişti. Tomris Uyar’la birlikte yaptıkları çeviride de cümle bu şekilde korunmuş. Say Yayınları’nın kitabında, İsmail Yerguz bu cümleyi “Gözler gerçeği görmez”, Notos Kitap’ın baskısında Orçun Türkay “İşin özü göze görünmez”, Lotus Yayınları’nın çevirmeniHaktan Birsel ise “Fakat gözler aslında göremez” biçiminde çevirmeyi tercih ki, “Küçük Prens” kitabı, Türkiye’de farklı yayınevlerince, farklı çevirilerle yayımlanmaya devam edecek. Sonuçta, hangi kitabın daha nitelikli olduğuna okur karar verecek. ve bunlarda çeşitli yayınevlerinin kitap kapakları çogunluğu özgün kapağı kullanmış Ben mavibulut yayınlarından okumuştum, şimdi can, ithaki, kırmıkedi, yakamoz yayınlarını da okumayı planlıyorum Peki sizin tercihiniz hangisi oldu? ya da hangisi/hangilerini okumayı planlıyorsunuz? İyi okumalar dilerim... Aşağıda küçük prenses kitap özeti ve konusu kısaca olarak ele alacağız. Küçük Prenses kitabının özeti şu şekildedir Sara, annesini küçük yaşlarda kaybeden ve babasıyla yaşayan bir çocuktur. Babası Sarayı okutmak ister. Eğitim ve öğretimden mahrum kalmamasını ister. Sara ve babası bunun için birçok okul araştırırlar. Sara sonunda kaliteli bir özel okula başlar. Okulda Hintçe ve Fransızca okutulmaktadır. Sara, okulda yalnız dönemler geçirir. Herkesin hor gördüğü bir öğrenciyle arkadaş olur. Okulun en gözde isimlerini geride bırakarak bütün dikkatleri kendine çekmektedir. Gözde bir öğrenci olarak başarılar elde etmektedir. Babası Sara’ya sürekli hediyeler de göndermektedir. Sara’nın babası bir iş adamıdır. Bir gün ortağı tarafından dolandırılır. Buna çok üzülür ve hayatını kaybeder. Okul müdürü haberi Sara’ya ulaştırır. Sara, bu duruma çok üzülür. Okul müdürü paracı olduğu için onu hizmetçi olarak kullanmak ister. Sara artık okulun hizmetçisi olur. Okul hizmetçiliği yapanlarla çalışmaya başlar. Fare seslerine dayanamaz. Başka bir ailenin yanına taşınır. Onların da yanına biri taşınır. Bu adam Sara’yı aramaktadır. Çünkü babasının mirasını vermek ister. Ufak tefek araştırmalarının sonunda Sara’ya komşu olduğunu anlar. Sara ile görüşür ve birkaç özel sorular sorarak teyit alır. Sara’ya emanetini verir ve Sara artık zengin biri olur. Küçük Prenses kitabının konusu şu şekildedir Kitapta varlık ve yokluk hayatının gelip geçici olduğu, hayatta her şeyin bir bedeli olduğu anlatılmaktadır. Küçük Prenses Kitap Özeti ve Konusu Hakkında Yorumlarınızı Aşağıdan Hemen Yazabilirsiniz.

küçük prens kitaptan çıkarılan sonuç