küçük şeylerle mutlu olan insanlara ne denir
Küçükve Sıradan Şeylerle Mutluluğu Bulma Yolları Kitap Açıklaması. Gaye de senin benim gibi sıradan birisi. Geceleri dünyayı kurtarmasına yardım eden süper bir gücü. ya da çözemediğimiz problemlerin üstesinden gelebilecek üstün bir zekâsı yok. Tek özelliği, ki bu bir özellikse tabii, sıradan ama mutlu olması
76_Kaynağa geri gönderilen bilgi ya da iletiye ne denir? yansıma diyoruz. 77_ Yansıma hem olumlu hem de olumsuz biçimde olabilir. Olumlu yansıma kaynağa gönderdiğin iletiler yerine ulaştı ve olumlu bir izlenim yarattı mesajını iletir.
“Babam muhterem bir insandır. Çok çalışır ve ihtiyacı olan tüm insanlara daima yardım eder. 83. The tip of the iceberg – Buz dağının görünen kısmı. Daha büyük olan bir şeyin görünen küçük kısmı. “Exceptionally long drought periods are just the tip of the iceberg when it comes to the global impact of climate
Küçükyaşlarda hayatımda başlayan 6.his yeteneğimi Astroloji, Bilim, Yıldızname gibi birçok alanda kendimi ispatlayarak bu güne kadar sizlerle birlikte ilerledim bu zamana kadar gelen ilmi yeteneklerimi geliştirerek manevi ilim aleminde Medyum'luk yaparak iş hayatıma getirdim.
Mikroorganizma - gözle görülemeyen çok küçük organizmalara denir, Normal flora: - insan vücudundaki zararsız mikroorganizmalar, Patojen mikroorganizma: - insanı hasta eden mikroorganzimalar, Enfeksiyon: - (mikroorganizmaların) herhangi bir yolla insan vücuduna girdikten sonra burada çoğalıp hasta etmesi, Enfekte: - Mikroorganizmaların canlı veya cansız ortama bulaşmasına
Site De Rencontre Inchallah En Français. MUTLULUĞU YANLIŞ YOLLARDA ARAMAYIN İnsanların hayatları boyunca yapmak istedikleri, gerçekleştirmeyi arzuladıkları birbirinden farklı birçok amaçları ve planları vardır. İlk bakışta birbirlerinden farklı görünse de, bu amaçlar temel bir noktada birleşmektedir. Bu temel nokta, insanların yaşadıkları hayattan olabilecek en fazla menfaati elde ederek, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmeleridir. Elde edilen menfaatler ne kadar fazla olursa, buna bağlı olarak duyulacak olan mutluluk ve rahatlık da o denli fazla olacaktır. Bu yüzden tüm insanlar farklı yollar ve yöntemler izleyerek, bu ortak amaca ulaşmayı hedeflemekte ve bunun için ömürleri boyunca büyük bir çaba harcamaktadırlar. Ancak Allah'ın rızasını arayan ve ahireti gerçek yurt olarak benimseyen salih müminler dışındaki insanlar, tüm bu isteklerini gerçekleştirip, hedeflerine ulaşsalar da sonuç yine değişmemektedir. Mutsuzluk ve buna bağlı olarak da sıkıntı dolu, kasvetli bir hayat... İnsanların büyük bir kısmı bir türlü gerçek huzuru yakalayamadıklarından, onca çabaya, çalışmaya ve yorgunluğa rağmen bir türlü mutlu olamadıklarından şikayetçidirler. Böyle bir sonuçla karşılaşmalarının sebebi ise, insanların mutluluğu yanlış yerde, yanlış kimselerde bulacaklarına inanmış olmalarıdır. Kimisi için mutluluk elde edeceği maddi zenginliktedir; böylece parasını istediği gibi harcayacak, elde etmek istediği şeylere sahip olabilecek ve her geçen gün bir öncekine göre daha fazla şey tüketebilecektir. Bu insanlar için tüketmek, tüm güzellikleri ve zevkleri tatmak hayatlarının en büyük mutluluk kaynağıdır. Bu istekleri ise dipsiz bir kuyu gibidir; hiçbir zaman sonu gelmez. Bunun sonucunda da ortaya elde ettikleri hiçbir şeyden memnun olmayan, sürekli daha fazlasını, daha iyisini isteyen ve bu sayede mutlu olup daha rahat bir hayat sürebileceklerini zanneden insanlar çıkar. Ancak bu çabaları onlara sadece geçici bir mutluluk kazandırır. Kimi insan içinse mutluluk, herkes tarafından tanınmak, herkesin sevdiği, beğendiği, peşinden koştuğu bir kişi olmaktır. Herkes ona özenip onu taklit edecek, yaptığı herşey ile insanların hayranlığını kazanacaktır. Bunu ne kadar çok başarır, insanların gözüne ne kadar girer, ne kadar dikkatlerini çekerse, kendini o derece mutlu hissedecektir. Kimisi için de mutluluk, yaşadığı sıkıntılı ve monoton hayattan biraz olsun kurtulmak, sorunlarını unutmaktır. Buna bağlı olarak, mutlu olabilmek için hayatında birtakım 'değişiklikler' yapmalıdır. Sıra dışı olmalı, değişik giyinmeli, kısacası 'marjinal' bir hayat sürerek, farklı olan herşeyi denemelidir. Ya da değişik yerler görmeli, gezmeli, yeni insanlar tanımalıdır. Çevresindeki insanların dikkatini ne kadar üzerinde toplarsa kendini o denli farklı görecek, bu da ona büyük bir zevk verecektir. Bu şekilde hareket ederek hayatına renk katacağını ve yaşadığı mutsuzluktan kurtulacağını sanır. Dolayısıyla bu insanlar için mutluluk, 'değişiklik' veya 'farklı olmak' demektir. Ancak tüm bu insanların elde ettikleri mutluluklar sahte ve geçicidir. Sadece yaşanılan o ana mahsustur; bu an bittiğinde duyulan mutluluk da sona erer ve kişi yine eski monoton ve sıkıntılı hayatına geri döner. Değişen bir şey yoktur; kişi kendini sadece kısa bir süre için rahatlatmıştır. Bu süre ister bir gün, ister bir ay, ister bir yıl olsun, insanlar mutluluğun sırrını bilmedikleri için, elde ettikleri sonuç hep aynıdır. Allah, hayatları boyunca Allah'ı ve ahireti unutarak, tamamen kendi istek ve tutkularına göre yaşayan bu insanların durumunu "Bunların örneği, ateş yakan adamın örneğine benzer; ki onun ateşi çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların aydınlığını giderir ve göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir." Bakara Suresi, 17 ayetiyle haber verir. Allah, ayetlerinden uzak bir yaşam süren bu insanların 'göremez bir şekilde sürekli olarak karanlıklar içinde kalacaklarını' bildirmiştir. İnsanlar kendilerini yaratan Allah'ın emirlerine uymadıkları ve kendilerini yaratan Rabbimizi unutarak yaşadıkları için, Allah onların mutluluğa ulaşma çabalarını her defasında boşa çıkarmaktadır. Allah Kuran'da, "İnkar edenler ateşe sunulacakları gün, onlara şöyle denir "Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz istikbarınız ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız." Ahkaf Suresi, 20 ayetiyle, insanların dünya hayatında açgözlülük ve nankörlükle elde ettikleri bu sahte mutluluğu, ahirette sonsuz bir mutsuzluğa çevireceğini bildirmiştir. Bir evi olan kişi, daha büyük bir evi olan arkadaşını gördüğünde onun için sevineceğine, o kişi için mutlu olacağına bunu kıskanır ve daha büyük bir eve kavuşma planlarına başlar. Ancak olabilecek en büyük eve kavuşsa yine de mutlu olmayacaktır, çünkü Allah dünya hayatındaki huzuru ve mutluluğu evin büyüklüğüne, güzelliğe, yiyeceklerin çokluğuna, şöhrete ya da başarıya bağlı olacak gibi yaratmamıştır. Biraz derin düşünen insanlar bunu hemen kavrayabilirler. Bir insanın ne kadar büyük bir evi olursa olsun yaşayacağı yer tek bir odadır, bir mutfak veya banyodur. Bu insan, 10 odalı bir eve de sahip olsa, odaların hepsinde aynı anda olamayacak yine tek bir odanın içinde yaşayacaktır. En güzel ziyafet sofrasındaki insan için de durum aynıdır, muhteşem bir masa bile olsa her insanın bir yeme kapasitesi vardır, en lezzetli yemekler bile sınırlı yenebilir, aksi vücutta ciddi rahatsızlıklar oluşturur. Gençlik ve güzellik ise geçicidir, her insan zamanla yaşlanır, gücünü kaybeder. İman olmazsa bu durum büyük bir sıkıntı oluşturabilir. Dünyada nimet olarak verilen bütün güzellikler en fazlasıyla sahip olunduğunda değil ancak sevgiyle paylaşıldığında, fedakarlık ruhuyla hareket edildiğinde zevk verir, aksinde insanın hayat kalitesini düşüren birer azap vesile haline gelebilir. İnsan imanının derecesi arttıkça güzelliklerden de daha zevk hale gelir, her konuda güzel bir yön bulup, her olayda hayır görebilir. Bu da derin bir imana vesile olur, sevmeye, sevilmeye ve büyük bir konfora vesile olur. İman zafiyetini önlemenin en güzel yolu ise, zafiyete neden olan bu olumsuz ve yanlış telkinleri ilmi olarak etkisiz hale getirmektir. İnsanlara yaratılış amaçlarını hatırlatmak, olumlu telkinlerle onları neşelendirmek, canlandırmak ve güzelliklerle müjdelemektir. İnsanların mutlu ve huzurlu olabilmeleri hayatları boyunca karşılaştıkları olaylarda 'doğru' kararlar verebilmelerine bağlıdır. Bunun için de 'temiz bir akla' ve 'akletme gücüne' ihtiyaç vardır. İnsanı doğrulara ulaştırabilecek akıl ise yalnızca Allah'a iman etmekle ve Kuran ahlakına göre yaşamakla elde edilebilir. MUTSUZLUĞUN NEDENLERİ ÇÖZÜMÜ KURAN'DA ARAMAMAK İNSANI MUTSUZLAŞTIRIR Huzursuz bir hayat yaşayan insanların içinde bulundukları en büyük yanlış, çözümü Allah’a yakınlıkta ve Kuran’da aramamalarıdır. Bu kişiler içinde bulundukları durumun açmaz bir hal aldığını açıkça görürler. Yaşadıkları hayat tarzının, benimsedikleri karakter yapısının onlara istediklerini vermediğini, kendilerini tatmin etmediğini ve hatta sıkıntıya soktuğunu hayatlarının her anında hissederler. Dünya hayatı hırsla bağlanmaya değmeyecek kadar kısadır. Burada dünyevi anlamda kazanılan hiçbir şey baki kalmaz. Ölümle birlikte insanlardan mutlaka uzaklaşır. Bu nedenle dünya adına atılan her adım sıkıntılıdır. Çözümü ise insanlara şöyle bildirilmiştir Bir insan ancak Allah'a yöneldiği zaman huzura kavuşur, insanlar ancak Allah ile dost olup O'nun beğendiği hayatı yaşadıklarında bu sıkıntılardan kurtulabilirler. Allah bir ayette bu önemli sırrı şöyle bildirmiştir Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. Rad Suresi, 28 Allah ile dost olan bir insan ise yol gösterici olarak Rabbimizin indirdiği hak kitaba kusursuzca uyar. Artık onun karakterini ve yaşam tarzını belirleyecek tek ölçü Kuran'dır. Ve Kuran'ın Allah'ın izniyle insanları karanlıklardan nura çıkarıcı özelliği vardır Elif, Lam, Ra. Bu bir Kitap'tır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik. İbrahim Suresi, 1 Bu nedenle Kuran'ın kazandırdığı karakterde sıkıntı, huzursuzluk, kaygı ve karmaşa yoktur. Mutlaka güzel bir hayat, mutlaka dengeli bir ruh ve mutlaka güzel tavırlar vardır. Allah bu karakteri yaşayan müminlere yaptıklarının en güzeliyle karşılık vereceğini vaat etmiştir Çünkü Allah, yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecek ve onlara kendi fazlından artıracaktır. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır. Nur Suresi, 38 ALLAH'IN DEĞİL DE İNSANLARIN HOŞNUTLUĞUNU HEDEFLEMEK İNSANI MUTSUZLAŞTIRIR İnsanların mutlu olamamalarının ve her ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü çıkış yolu bulamamalarının bir sebebi de Allah için yaşamak yerine insanlar için yaşamalarıdır. Bu şu demektir; bir insan tüm doğrularını ve yanlışlarını insanların ne diyeceğine göre belirliyorsa, onların tavırlarına göre üzülüp, onların beğenmelerine göre seviniyorsa, onların gözünde değer kazanmaya çalışıyor ve onların yanında küçük düşmemeye göre kendini ayarlıyorsa, bu kimse insanlar için yaşıyor demektir. İnsanlar için yaşamak ise büyük bir zorluktur. Çünkü her insanın beğenisi farklı ölçüler üzerine kurulmuştur. Bir insanın çevresinde yüzlerce insan olduğu düşünülecek olursa, bunların her birini memnun etmek için ayrı çaba harcanması gerektiği açıkça görülebilecektir. Biri yanında hareketli bir karakter görmek isterken, bir diğeri pasif ve ağır bir insan arayacaktır. Birinin memnun olduğu tavır bir diğerininkini tutmayacaktır. Ancak bu uyumsuzluklar ve ölçülerdeki farklılıkların sayısı binleri bulur. Bu durumda "insanlar için yaşayan" kimselerin "binlerce farklı talebi birden aynı anda" karşılaması gerekmektedir. Ancak bundan sonra istediği tüm insanlar kendisinden hoşnut olacak ve ancak bundan sonra ona değer verebileceklerdir. Allah onların bu sıkıntılarına Kuran'da şöyle bir örnek vermiştir Allah ortak koşanlar için bir örnek verdi Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan köle bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar. Zümer Suresi, 29 Bu noktada insana yardımcı olabilecek tek bir yol vardır; Allah'ın sonsuz aklına ve bilgisine teslim olmak. Allah insanı ve tüm diğer varlıkları yaratandır. İnsanın nasıl yaşadığında, neler yaptığında mutlu olabileceğini de yine ancak Allah bilir. Ve Allah insanlar için kurtuluş yolunu Kuran'da bildirmiştir Yalnızca Allah'tan korkup, yalnızca O'nun hoşnutluğunu aramak. Allah dedi ki "İki ilah edinmeyin O, ancak tek bir ilahtır. Öyleyse benden, yalnızca benden korkun." Nahl Suresi, 51 Bunun aksi bir tavır sadece insanı mutsuz etmekle kalmaz aynı zamanda da kişinin Allah'a karşı büyük bir suç işlemesine neden olur. İnsanın Allah'ın dışında varlıkların hoşnutluğunu araması Kuran'da "şirk koşmak" olarak ifade edilir. Şirk koşan bir insan Allah'tan başka bir varlığı kendisine ilah edinmiş ve tüm hayatını da onun için yaşıyor demektir. Bu insanların ahirette görecekleri karşılık ise hüsrandır. Bu nedenle Allah insanları cehennemle ve telafi edemeyecekleri bir pişmanlıkla karşılaşmadan evvel bu konuyu bildirerek uyarmıştır Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu ki "Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın." "Hayır, artık yalnızca Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol." Zümer Suresi, 65-66 Gerçekten, Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. Nisa Suresi, 48 Bir başka unutulmaması gereken konu da şudur İnsanın dünyada iken uğruna tüm hayatını feda ettiği ve Allah'ı bırakarak onların hoşnutluklarını kazanmayı esas aldığı tüm insanlar ahiret günü onu yalnız bırakacaklardır. Çünkü her insan yaptıklarından tek başına sorguya çekilecek ve kimsenin çabası bir başkasını kurtarmaya yetmeyecektir. Kuran'da bu önemli bilgi şöyle bildirilmiştir Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. Meryem Suresi, 95 Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi bugün de 'teker teker, yapayalnız ve yalın bir tarzda' bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki bağlar parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. Enam Suresi, 94 Yalnız kalmış olmanın korku ve telaşını tadan insanlar o gün, dünyada iken en yakınım dedikleri insanları, çocuklarını, eşlerini, dostlarını sırf cehennem azabından kurtulabilmek için fidye olarak teklif edeceklerdir. Ancak bu talepleri kabul görmeyecektir. Ayetlerde bu durum şöyle haber verilir Böyle bir günde Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, Ve onu barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü verse de; sonra bir kurtulsa. Hayır; hiçbiri kabul edilmez. Doğrusu o cehennem, cayır cayır yanmakta olan ateştir... Mearic Suresi, 10-15 Kuran'da verilen tüm bu bilgilerin ışığında insanların hoşnutluğu üzerine kurulan bir hayatın sadece dünyada mutsuzluk getirmekle kalmayacağı, aynı zamanda ahirette de insanı kayba uğratacağı görülmektedir. Bu durumdan kurtulmanın yolu ise çok açıktır; Allah'a teslim olup sadece O'nun hoşnutluğunu arayarak yaşamak... DÜNYANIN BİR İMTİHAN YERİ OLDUĞUNU UNUTMAK İNSANI MUTSUZLAŞTIRIR İnsanların mutlu olamamalarının bir sebebi de hepsinin dünyada bulunuş amaçlarını unutmuş olmasıdır. İnsan denenmek için yaratılmıştır Allah'ı ve O'nun aklını, gücünü, sanatını ve tüm diğer üstün sıfatlarını takdir edebilecek mi, yoksa bunları ve yaratılış amacını unutup dünya hayatına kapılacak mı diye denenmektedir. Allah hayatın bu gerçeğini şöyle bildirmektedir O, amel davranış ve eylem bakımından hanginizin daha iyi ve güzel olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. Mülk Suresi, 2 Allah bu doğrultuda insana sınırlı bir ömür süresi vermiştir. Aklı ermeye başladığı andan itibaren artık düşündüğü, yaptığı ve amaçladığı herşeyden sorumludur. İçinde kendisine her an doğru olanı bildiren vicdanına ait bir ses vardır. Her insan vicdanının kendisine söylediği sözlerden ahirette sorguya çekilecektir. Çünkü vicdan doğruyu söylediği halde ona uymayan insan nefsinin isteklerine uymuş olur. Nefis ise insana daima kötü olanı emreder. İşte insan, içinde sürekli olarak bir imtihana tabi tutulur; ya nefsinden yana ya da vicdanından yana hareket edecektir. Bu imtihan, hayatının her anında devam eder. Okulda, işte, evde, sokakta, yalnızken ya da kalabalıkta, hasta iken de sağlıklı iken de, dünyanın bir diğer ucuna gitse orada da yine denenmeye devam edilecektir. İstisna oluşturabilecek tek bir an dahi yoktur. Söylediği her söz, yaptığı her tavır ve düşündüğü herşey ahirette karşısına çıkarılacaktır. İyilikten ya da kötülükten yana yaptığı herşey mutlaka karşılık görecek, hiçbir şey karşılıksız kalmayacak ve sonuç olarak herkes hak ettiği yere sevk edilecektir. İnsanın dünyada olup biten her olayın bir deneme olarak yaratıldığını unutması, tevekkülsüz bir tavır göstermesine neden olur. Cahiliye toplumunda sık sık duyulan "neden böyle oldu, keşke böyle olmasaydı" "işler yolunda gitmiyor", "mahvolduk", "bütün işler ters gidiyor", "şöyle yapmasaydım böyle olmazdı" ve bunlara benzer pek çok şikayetçi ifadenin altında yatan ahlak anlayışı işte yine bu tevekkülsüzlüktür. Tevekkülsüzlüğün kesin sonucu ise sıkıntı ve mutsuzluktur. Hikmetini düşünmedikleri için aleyhlerinde gibi görünen en ufak bir durumla karşılaştıklarında hemen şikayet etmeye başlarlar. Bunun sonucunda da sürekli olarak huzursuz, mutsuz ve sıkıntılı bir hayat yaşarlar. Oysa insanın üzerine düşen, Allah'ın kendisi için yarattığı her andan razı olmasıdır. Ters gidiyor gibi görünen olaylar meydana gelse de, güzel ahlakta ve Allah'a sadakatte kararlı davranması gerekir. En önemlisi yaratılış amacının zaten tüm bunlarla denenmek olduğunu unutmamalıdır. Kuran'da emredilen güzel ahlakı yaşayan kimseler, bu tür olaylarda gösterecekleri sabrın ahirette kendilerine bir güzellik olarak döneceğini bilmenin huzurunu ve mutluluğunu yaşarlar. Bir insan Müslümanlarla birarada ise mutludur, Allah yolunda gayret gösteriyorsa o mutluluktur. Karşısındaki insanın mutlu olduğunu görmek, fedakarlık, incelik içinde yaşamak, herkesin yanında rahat ettiği hoş insan olmak mutluluktur, çünkü böyle bir insanı en başta Allah beğenir, sever. Müslümanın en sevdiği olan Allah’ın sevgisini kazanmak ise onun için en büyük mutluluktur. İşte böyle bir insanın tüm hayatı güven duygusu ve huzur içinde geçer; Allah’ın kendisi için yarattığı hayatın her saniyesinde hikmet olduğunu bilir, onun sevinciyle yaşar; çünkü Allah’ın yarattığı her şeyde hayır vardır, kaderin her aşaması güzeldir. Hastalıkta da, zorlukta da Müslüman hep mutludur; başına olumsuz bir olay geldiğinde, asla ümitsizliği kapılmaz kendisi için hayırlara vesile olacağını kesin bildiği bu olayları güzel bir sabırla karşılar. Böyle bir insan dünyada da ahirette de güzel bir hayatla yaşamını sürdürür. Elbette ahiret hayatı hiçbir eksikliğin, acizliğin olmadığı yepyeni bir yaratılışla sonsuza kadar devam edecek olan mutluluklar yurdudur. ÖMRÜNÜN SONUNA KADAR KESİNTİSİZ MUTLU YAŞAYABİLİRSİN İnsanlara mutsuzluk, endişe, korku, stres meydana getiren nedenleri şöyle bir düşünelim - Mutluluğu yalnızca maddiyatta, dünyevi eğlencelerde, geçici hazlarda aramak, - Bunlara ulaşılamadığında ortaya çıkan memnuniyetsizlik, - Bunlara ulaşılsa bile başkalarının sahip olduklarıyla kendini kıyaslama sonucunda ortaya çıkan haset ve kızgınlık duyguları, - Hayatın bir çatışma alanı olduğu, güçlü olanın ayakta kaldığı telkini nedeniyle insanlara duyulan güvensizlik ve sevgisizlik, - Herşeyinbaşı boş kör tesadüfler sonucu oluştuğu yanılgısı, - Gelecek kaygısı ve tevekkülsüzlük, - Allah için değil insanlar için yaşamak, depresif bir ruh halinin oluşmasında başlıca sebeplerdir. Çocuklar daima mutludur biliriz. En zor şartlar altında, en kısıtlı imkanlar içinde yaşayan çocukları hayal edin, mutlaka neşelenecek bir sebepleri vardır. Pahalı bir oyuncağı yoktur belki ancak bir ağacın dalı bile ona oyuncak olur, neşe vesilesi olur. Bunun gerçek sebebi, aslında tüm insanların başta mükemmel bir fıtratla doğmalarından kaynaklanır. İnsanın gerçek fıtratı neşelidir, sevgi doludur, ruhları, bedenleri sağlıklıdır. Ancak zaman geçtikçe, Kuran ahlakından uzak yaşayan toplumların olumsuz etkileri insanların yaşamlarını karartır, mutsuzluğa sevk eder. Allah’a tevekkül etmeyi bilmeyen, kadere teslimiyeti bilmeyen insanların, pek tabii ki mutlu olmalarına imkân yoktur. İnsanların birçoğu düşünmeden, mutsuz yaşamlarını; ekonomik durumlarına, yani büyük oranda maddiyata bağlarlar. Sanki dünyanın en zengin insanı olduklarında dünyada onlar için adeta hiçbir sorun kalmayacak, mutluluğa tam olarak erişecekmiş hissine kapılırlar. Ancak mutsuzluğun sebebi bu değildir. Mutsuzluğun tek sebebi iman zafiyetidir, Allah’tan uzak yaşamaktır. Eğer insan Allah’ın varlığından yüzde yüz emin olsa, tüm kalbiyle Allah’a inansa, cennetin varlığından yüzde yüz emin olsa, niçin mutsuz olsun? Bu mümkün değildir. Kalbi Allah’a tam bağlanmış, her şeyin bir kader üzerine yaratıldığını bilen, dünyanın gelip geçici bir deneme yeri olduğunu bilen insan aç kalsa, susuz kalsa, evsiz kalsa, kolu kopsa, ağır hastalığı olsa yine de neşe içinde olur, asla mutsuz olamaz. Bunun için kalpleri Allah ile beraber olan, Allah’a samimi içten bir bağlılıkla bağlı olan inananların var güçleriyle Allah’ın varlığının delillerini anlatmaları gerekir. Allah’ın yarattığı canlılardaki eşsiz özellikler, müthiş detaylar, Allah'ı daha yakından tanımamıza, Allah’ın varlığına kesin olarak iman etmemize, Allah’a duyduğumuz sevginin kat kat artmasına vesile olur. "...kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz." Taha Suresi, 123 İnsan ruhunun asıl ihtiyacı imandır. İmanı güçlü bir insan, koşullar ne olursa olsun kalbi mutmain, neşesi bol, mutluluğu kalıcı insandır. İNSANLARIN DİNİ YAŞAMADAN MUTLU OLMALARI MÜMKÜN DEĞİLDİR Bazıları yemek yaparak, alışverişe çıkarak, kimisi maç seyrederek, kimisi bilgisayarla bütünleşerek, kimisi kendisini işine vererek mutlu olmaya çalışır, ama bunlar mutluluk değil, bunlar insanı oyalayan meşgalelerdir. Küçük mutluluklar diye tabir edilen şeyler de; yağmurda koşmak, çıplak ayakla kumsalda yürümek gibi; bunlar da samimi olarak yaşanılan, tatmin edici mutluluklar değildir. Gerçek mutluluğun ne olduğunu bilmek önemlidir; gerçek anlamda mutluluk sadece Allah’a iman etmenin getirdiği iç neşesiyle yaşanır. İnsan Allah’ı razı etmek amacıyla yaşıyorsa, bu umutla yaşıyorsa en mutlu olan odur. Dini yaşamayan hiçbir insanın gerçek anlamda mutlu olabilmesi mümkün değildir. Çünkü bir insanın mutlu olabilmesi için herşeyden önce vicdanen rahat olması şarttır. Yani kalbine sıkıntı verecek, aklına takılacak, pişmanlık içinde yaşamasına sebep olacak bir durum içinde bulunmaması gerekir. Kişinin eğer vicdanı temizse o kişi mutludur. Aksinde kişi Allah’ın yarattığı fıtrata ters davrandığı için; istediği formülü uygulasın hiçbir zaman mutlu olamaz; dünyanın neresine giderse gitsin vicdanen duyduğu rahatsızlık da o kişi ile birlikte her yere gidecektir. Vicdanın rahat olması ise sadece bir tek şekilde mümkündür; bu da dinin yaşanmasıdır. Çünkü vicdan Allah'ın emrindedir ve insana sürekli olarak Allah'a iman etmeyi, dinin hükümlerini yerine getirmeyi ve güzel ahlaklı olmayı emreder. Bu nedenle bütün hayatı boyunca vicdanının bu emrine karşı mücadele veren dinsiz bir insanın mutlu olabilmesi mümkün değildir. Allah insanın kalp rahatlığını ve gerçek huzuru yalnızca Allah'a imanla elde edebileceğini bildirmiştir Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. Rad Suresi, 28 Kalpler yalnızca Allah’ı anmakla, O’nun rızası için yaşamakla tatmin bulur. Dolayısıyla Allah’ın zikrinden yüz çeviren insanlar için dünyada her ne yaparlarsa yapsınlar tatminsizlik söz konusudur. Bize hayatı bahşeden Rabbimiz insanı ancak Kendisiyle birlikte bir hayat yaşandığında mutlu olacak şekilde yaratmıştır. Mutluluk ile Allah sevgisi ve Allah korkusu birlikte yaratılmıştır. Bunun dışında Allah’ı unutarak yaşayan insanlarda pek çok açıdan yanlış uygulamalar, düşünceler ve çarpık bir hayat anlayışı ortaya çıkar. Allah Kendisine iman eden ve Kuran ahlakının gerektirdiği şekilde yaşayan kullarına huzur ve mutluluk vereceğini şöyle bildirmiştir “Erkek olsun, kadın olsun, mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” Nahl Suresi, 97 Mutluluğun tek sırrı vardır, o da Allah’ı aşkla ve coşkuyla sevmek, O’na teslim olmaktır. Allah’ı sevmeyen bir insana ya da topluma Allah hiçbir şekilde gerçek mutluluğu tattırmaz. Her işinde Allah’a yönelmeyen bir insanın mutlu olması imkansızdır. Allah belki o kişiye bu dünyada elde etmek istediklerini verebilir, ancak bu durum kişiyi yanıltmamalıdır, çünkü Allah insanları denemek maksadıyla da nimetlerini arttırmaktadır. Kişi elde ettiği nimetlerle bir tür mutluluk da hissedebilir, ancak bu hiçbir şekilde kalbini tam anlamıyla rahatlatan bir mutluluk değildir. Her türlü maddi imkana sahip olsa da gerçek mutluluğa karşı özlem ve arayışı hiçbir zaman son bulmayacaktır. Diğer bir ifadeyle, ruhu hiçbir zaman mutmain olmayacaktır. Allah bu durumu şu şekilde bildirmiştir Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır… Taha Suresi, 124 Dünya’nın geçiciliğini görmezden gelen insanların amaçları, kısa ve geçici olan yaşamlarına hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanmak, yalnızca kendi istek ve arzuları doğrultusunda tatmin bulmaya çalışmaktır. Bu nedenledir ki, Allah’ı unutarak yaşayan insanların hayata dair yaptıkları planlar, koydukları hedefler genelde aynıdır, hayat tarzları hep sıkıntılı, karamsar ve mutsuzdur. Allah, Kuran’da, “Bu dünya hayatı yalnızca bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadır. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.” Rum Suresi, 64 ayetiyle bu durumu bildirmiştir. Tutkulu oyalanma beraberinde tatminsizliği, kıskançlığı, hasedi ve bencilliği getirmekte, insanın her şeyi yaratan, sonsuz kudret sahibi olan Yüce Allah’ı unutmasından dolayı mutsuzluk ve huzursuzluğa sebebiyet vermektedir. Bir kişinin Allah’a iman etmesi, Allah’ın imanı o kişinin kalbine yerleştirmesi ve o kişinin bütün hayatı boyunca imanlı bir şekilde yaşaması mümin için mutluluğun kaynağıdır. Bunun üzerine yaşadığı herşey, Allah’tan kendisine verilen ayrı birer nimet ve mutluluk vesilesidir. Bu müminlerin yaşadığı önemli bir sırdır. Bunun dışında kişi ne yaparsa yapsın mutlu olamaz. Ne kadar zengin olursa olsun, en güzel manzaralı bir evde de otursa, dünyanın en lüks yerinde yaşayıp, son model arabası da olsa, en pahalı, en kaliteli kıyafetleri de giyse yine de gerçek anlamda mutlu olamaz. Böyle bir aşamaya gelmiş insanların bir türlü anlayamadıkları da, neden bir kurtuluş yolu bulamıyor olduklarıdır. Oysa ki yaşadıkları bu derin yokluğun, acının ve kısır döngünün tek sebebi, gözlerini gerçeklere, kalplerini de Allah sevgisine kapatmış olmalarıdır. Yoksa kurtuluş çok kolay ve sadece bir an meselesidir. Allah bu gerçeği ayetlerde şöyle haber vermiştir “...Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fıska sapanlardır.” Tevbe Suresi, 67 “Kendileri Allah'ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir. Haşr Suresi, 19 Onlar Allah’ı unuttukları için Allah da onlara böyle bir karşılık vermiştir. Allah’ın yarattığı bir varlık, Allah’tan yüz çevirirse; ancak Allah’ın sahip olduğu ve ancak Allah'ın kendisine verebileceği güzel duyguları, Allah’tan bağımsız olarak yaşayabileceğini nasıl düşünebilir ki zaten? Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir ki? Mutluluk ancak Allah’a iman etmek, imandan kaynaklanan çok büyük bir sevinçle birlikte Allah’ın emirlerini titizlikle yerine getirmekle yaşanır. Bilinmelidir ki insanın ruhu ancak imanla tatmin bulur. Akıl ve ruh güzelliği, ruh zenginliği, sevinç ve neşe yalnızca imanla oluşur. Allah’a tevekkül eden bir insan dünyanın en büyük konforuna sahiptir. Tevekkül eden, her işinde Allah'a yönelip dönen bir insanın üstünde çok büyük bir ferahlık ve mutluluk meydana gelir. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır De ki "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." Tevbe Suresi, 51 Allah’a inanan ve Allah'a canı gönülden teslim olan insanlar her koşulda mutludurlar. Unutulmamalıdır ki, Allah yarattığı kullarını çok sevmekte ve her zaman kullarının iyiliğini istemektedir. Bizi seven, bize sürekli nimet sunan Rabbimize yönelmek, O'nunla dost olmak hiçbir şekilde ertelenmemesi gereken çok önemli bir güzelliktir. Allah, Kendisini dost edinen kullarına nimetlerini daha da arttıracak, ruhlarının hoşnut olacağı mutluluğu onlara verecektir. Ne mutlu Allah’ın taraftarlarına, ki onlar hem dünyada hem ahirette güzel bir hayatla yaşayacaklardır. Rabbimiz bu konuyu Kuran'da şöyle müjdelemektedir ...Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur. Maide Suresi, 119 Şunu unutmamak gerekir ki, samimi bir Müslüman Allah’ı huzur veya bereket bulmak için değil; Allah’ın rızasını, sevgisini kazanmak için anar. Rabbimiz buna layık olduğu için, en büyük gerçek Rabbimiz olduğu için anar. Bu güzellikler de ona Allah’tan bir lütuf olarak gelir. Sonsuz ve kusursuz olan hayatın ahiret hayatı olduğunu unutmadan yaşamak ve ömür boyunca büyük bir kararlılıkla Allah’ı aşla sevip, hep rızasını kazanmak için çaba harcamak gerekir. HİÇ ÖLMEYECEKMİŞ GİBİ DEĞİL, HER AN ÖLECEKMİŞ GİBİ YAŞAMAK İNSANIN HAYATINI HUZURLU VE MUTLU HALE GETİRİR Ölümü düşünmek birçoklarının kendi deyimleriyle ağızlarının tadını kaçırır, hayattan zevk almalarını engeller. O yüzden hayatta gerçekleşmesi en kesin olan ölümü akıllarına dahi getirmek istemezler. Ancak bir yakınlarının cenazesinde veya görmeye çok alışık oldukları bir sanatçının ya da politikacının ölüm haberiyle bu konuda vicdanlarının üstünü kapatan örtü biraz olsun açılır ve bir gün kendilerinin de öleceğini, orada bulunan kalabalığın günün birinde kendi cenazesine katılacağını düşünürler. Ama cenazenin bitimiyle birlikte akılları yine günlük hayatın konularıyla meşgul olmaya devam eder. Ta ki belki de başka bir yakınlarının cenazesine kadar… Peki gerçekten ölümü düşünmek, hayattan zevk almayı engeller mi ya da insanın neşesini kaçırır mı, insanda kasvetli bir ruh hali meydana getirir mi? Bu sorunun iki cevabı var Eğer bir insan ruhun valığını yok sayıp, ölümden sonra ahiretin varolduğu gerçeğini görmezden gelip ölümü bir son, bir yokoluş olarak düşünüyorsa, o zaman evet o kişi ölümü düşündüğünde ağzının tadı kaçacaktır. O yüzden de ölümü mümkün mertebe düşünmekten kendini uzak tutacaktır. Sanki hiç ölmeyecekmiş, hep genç ve sağlıklı haliyle kalacakmış gibi hoyratça yaşamaya devam edecektir. “Anı yaşa, günü yaşa” gibi sloganları da bu çarpık ve yanlış mantığın birer ürünü olarak hayatına düstur edinecektir. Bir insan için ölümü düşünmek birçoklarının zannettiğinin aksine insanın hayatını daha güzel, daha anlamlı, daha keyifli hale getirir. Nedeni; ölümü düşünen insan her anında Allah’ın en çok razı olacağı şekilde yaşamaya gayret eder, dolayısıyla vicdanı rahattır, ruhunda bir huzursuzluk yaşamaz, vicdan azabı çekmez, o yüzden Allah’ın kendisine yaşattığı bütün nimetlerden en güzel şekilde zevk alır, bütün nimetlerin kıymetini bilir. Bu nimetleri yaşarken de bu nimetlerin asıllarının cennette olacağını bildiği ve ölümden sonra sonsuz cennetini Allah’tan umduğu için onun heyecanını ve şevkini yaşar. Ölümü hatırlamak, ölümü düşünmek çok büyük bir nimettir. Tabii ki aklını kullanan, nefsine değil vicdanına uyan, samimi ve dürüst iman edenler için…
Küçük şeylere dikkat öğrenilebilen bir şeydir, insanlar, içinde yaşadıkları ortama, aldıkları eğitime göre birtakım küçük şeylere dikkat etmeyi öğreniyorlar. Çiftçiler, hekimler, terziler, dedektifler, kendi uğraşlarıyla ilgili küçük ipuçlarını değerlendirmeyi öğrenebiliyorlar. Küçük şeylere dikkat etmeyi öğrenebilen insan, bunlar karşısında mutlu veya mutsuz olmayı da öğrenebilir. Bazılarımız, küçük şeylere dikkat etmeyi ve bunlar karşısında mutsuz olmayı öğrenmiş bulunuyoruz. Bazılarımız ise aynı küçük şeylere dikkat edip mutlu olmayı öğrenmiş bulunuyoruz. Maalesef, ikinci gruba girenlerin sayısı galiba daha az. Küçük şeylere dikkat etmeyi öğrenebilen insan, bunlar karsısında mutlu veya mutsuz olmayı da öğrenebilir. Yani bazıları bardağın yarısı boş diye esef etmeyi, bazıları ise yarısı dolu diye sevinmeyi, şükretmeyi öğrenmiş. Doğuştan iyimser veya kötümser olmuyoruz. Belirli durumlar karşısında iyimser veya kötümser olmayı çeşitli yollarla öğreniyoruz. Örneğin, büyüklerimizi model alarak öğreniyoruz. Bir düğüne giden insanların, bir şeyleri övmekten çok, negatif eleştiri yönelttiklerini görürüm. Ufacık ufacık ayrıntıları yakalayıp kurabiyeleri, limonataları, gelinin, damadın kaşını, gözünü, kayınvalidelerin elbiselerini eleştirdiklerini duyarım, insanlar eleştiriyorlar, eleştiriyorlar, ondan sonra da “Amann bize ne, Allah mesud etsin” diyorlar. İyi de, şu bize ne’yi en başta demeyi öğrenebilir miyiz acaba? Eğer bir insan genelde kötümser, karamsar ise, galiba zamanla bu karamsarlığı destekleyecek yönde küçük ayrıntıları fark eder hale geliyor. Negatifi vurgulaya vurgulaya, yaşama negatif bir bakış tarzı geliştiriyor. Bu durumun sonucunda da, arabesk şarkılarda duyduğumuz “batsın bu dünya” tavrı çıkıyor ortaya. Karamsarlığı öğrendiğimiz gibi iyimserliği de öğrenebiliriz. Bu konuyu ilerde tekrar ele alacağız. Küçük Şeylere Önem Vermek Her Zaman Mutluluk Getirir mi? Eğer “Küçük şeyler önemlidir” dersek bu, bazı durumlarda sıkıntı yaratabilir. Küçük şeylerden mutlu olabileceğimiz gibi, mutsuz da olabiliriz. Biz uzmanlar, eğitimciler bu konuda galiba bir çelişki sergiliyoruz. Şöyle Örneğin diyoruz ki, “Komşun sana gülümserse, bu küçük şey aslında önemlidir, mutlu olmalısın. ” İyi. Ama diyelim ki komşunuz, size dik dik baktı ve selam vermedi. Bu durumda ise galiba şunu söylüyoruz “Komşunun sana selam vermemesi küçük bir şeydir, moralini bozmana deymez. ” Bence burada bir çelişki var. Veya, “Size trafikte teşekkür anlamında korna çalarlarsa sevinin, eğer hakaret anlamında çalarlarsa aldırmayın. ” Yine çelişki var. Eğer küçük şeyler önemliyse, o zaman üzülebiliriz de. Bu konudaki çelişkiyi acaba şu mantıkla çözebilir miyiz? Neyin küçük, neyin büyük olduğu veya küçük şeylerden hangisinin ne ölçüde önemli olduğu görecelidir rölatiftir. Fiziksel dünyadaki hemen her şeyin göreceli olması gibi, insanın dünyasında bu şey de görecelidir. Evrende yaklaşık 200 milyar civarında galaksi var. Bu yaklaşık bir sayıdır. Dışardan bakınca bir tanesi eksik veya fazla, hiç önemli değildir. Ama bizim için bizim galaksimiz çok önemlidir. Evrende 1021 1, 000, 000, 000, 000, 000, 000, 000 tane bizimkine benzer güneş vardır. Bunlardan bir tanesi eksik veya fazla olmuş, hiç önemli değildir. Ama bizim güneşimiz bizim için çok önemlidir. Evrende her şey göreceli. Neyin küçük, neyin büyük olduğu veya küçük şeylerden hangisinin ne ölçüde önemli olduğu görecelidir. İnsanların dünyasında da neyin büyük, neyin küçük olduğu, neyin, ne zaman önemli veya önemsiz olduğu görecelidir. Ancak bu göreceli alemde insanın bir üstünlüğü var. İnsan, nesnelere ve olaylara değer verebilen, onları değerlendirebilen bir varlıktır. Güneşin böyle bir gücü yoktur, ama insanın vardır. O halde insan, karşılaştığı küçük şeylerden hangisine, ne yönde önem vereceği konusunda iradesini kullanabilir. Eldeki ölçüt bence, “yarına kalmak” olmalıdır. Eğer bir olaya verdiğimiz değer, yarına kalma ihtimalimizi artıracaksa önemlidir, artırmayacaksa önemli değildir. Her şeyin göreceli olduğu bir dünyada kişinin kendini koruması esas olmalıdır. Eğer bir olaya verdiğimiz değer, yarına kalma ihtimalimizi artıracaksa önemlidir, artırmayacaksa önemli değildir. Her şeyin göreceli olduğu bir dünyada kişinin kendini koruması esas olmalıdır. Diyelim ki komşunuz size selam verdi. Bundan hoşnut olursanız, kendinizi iyi hissedersiniz; bu da sizin yarına kalma ihtimalinizi artırır. Ama eğer Yahu bu adam bir çıkarı olmadan babasının hayrına selam vermez” gibilerden düşünürseniz, kendinizi iyi hissetmezsiniz. Bu da sizin yarına kalma ihtimalinizi azaltır. Diyelim ki komşunuz size selam vermedi Eğer bu duruma fazlaca üzülürseniz, yarına kalma ihtimaliniz azalır. “Görmemiştir” diye düşünür, fazlaca üzülmezseniz, yarına kalma ihtimaliniz artar. Genelde yaşama pozitif bakmalıyız. Tehlikeler karşısında önlem almak gerektiğinde, bazen negatif düşünmek gerekebilir. Fakat negatif düşünmeyi bir alışkanlık haline getirmek, bizi tehlikelerden korumak yerine, tehlikeye atıyor demek istiyorum. Olaylara ne zaman pozitif, ne zaman negatif yaklaşacağımızı öğrenirsek; bizi rahatlatacak olayları fark etmeyi, vurgulamayı, yanı sıra rahatsız edecek olaylara fazlaca önem vermemeyi öğrenirsek ömrümüz uzar. Tehlikeler karşısında önlem almak gerektiğinde, bazen negatif düşünmek gerekebilir. Fakat negatif düşünmeyi bir alışkanlık haline getirmek, bizi tehlikelerden korumak yerine, tehlikeye atıyor. İnsanın, göreceli bir dünyada, dünyaya uyum sağlayacak, kendini mutlu kılacak şekilde, çevresindeki olayları önemli ya da önemsiz algılamaya yetecek beyin gücü vardır. Bir çocuğun sokakta bana gülümsemesi çok önemli bir olaydır. Birisinin ters ters bakması ise, düzeltmem gereken bir davranışım varsa önemlidir; ama yapabileceğim bir şey yoksa hiç önemli değildir. Kendimi bu şekilde düşünecek şekilde eğitebilirim. Bireyin kendi gayretiyle duygularını tamamen denetim altına alması ve ruhsal sorunlarını çözmesi mümkün değildir. Bu konuda fazlaca enerji harcaması da, herhalde uygun değildir. Bireye fazla yüklenmemek gerekir. Bu konuda özetle şunu söylemek istiyorum Karamsarlığın biyolojik birtakım nedenleri bulunabilir; ama karamsarlık, yaşama olumsuz bakış tarzı, bir açıdan çevreden öğrenilebilen bir şeydir, iyimserlik, yaşama olumlu bakış tarzı da, bir ölçüde öğrenilebilen bir şeydir. Birey, kendini fazla zorlamadan, kısmen de olsa yaşama olumlu gözlerle bakacak şekilde kendini eğitebilir. İnsanın RAM’i, sabit-diski buna müsaittir. Küçük Şeyler Prof. Dr. Üstün Dökmen
İskandinav halkları her zaman mutlu insanlar olarak bilinir. Uzun yıllardır, dünyanın en mutlu ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alan Danimarka bu mutluluğun sırrının ”Hygge” kavramında gizli olduğunu söylüyor. Hatta bu kavramın tüm dünyadaki insanlara faydalı olması adına kitaplar bile yazılmış. Norveç kökenli bir kelime olan ”Hugga” dan gelen hygge kavramı Danimarkalıların adeta yaşam tarzı haline gelmiş. ”Huzur vermek” ve ”rahatlamak” anlamlarına sahip olan bu kelime; sıcaklığın ve samimiyetin bir simgesi olarak kabul görüyor.“Hüga” ya da “Huggah” olarak telaffuz edilen bu kavram şimdilerde, dünyada birçok üniversitede ders olarak okutuluyor. Dahası, 2016 yılında Oxford tarafından “? Yılın Kelimesi” ünvanı ile arasını kapsayan ve BM tarafından sunulan Dünya Mutluluk Raporu rakamlarına göre sırasıyla en mutlu ülkeler şöyleDanimarkaİsviçreİzlandaNorveçFinlandiyaKanadaHollandaYeni ZellandaAvustralyaİsveç2021 yılında yapılan yeni araştırmada da sonuçlar pek değişmiyor. Her ne kadar Finlandiya zirveye çıkıp Danimarka’yı geçmiş olsa da değerler birbirine çok Dünya Mutluluk RaporuPeki, Türkiye bu listenin neresinde sorusunun cevabını merak ediyor musunuz? Şaşırtıcı değil ama yine de üzücü. Biz, pek bi mutsuzuz; 104. Dünya Mutluluk Raporu Türkiye kaçıncı✔️ Daha detaylı incelemek isterseniz 2021 Dünya Mutluluk RaporuBU YAZIDA NELER VAR?Hygge Nedir Bir Yaşam Felsefesi mi?Danimarkalıların Mutluluk SırrıHygge Olmak İçin Sıcacık Bir Ortam Şart!Temiz Zihin Mutluluk Sanatının AnahtarıHygge Olanlar Evi ile Sıcak Bir Bağ KurarHygge ”Herkes Eşittir” Kavramına DayanırŞükretmek, Mutlu Hissetmelerinde EtkiliHygge Felsefesinde Kibire Asla Yer Yok!Ne Kadar Rahat, O Kadar İyiHygge Bir Ortamda Ateşkes Kuralı HakimdirHygge Olanların Birliktelik Bağları GüçlüdürEvleri Onlar için En Güvenli SığınakMutlu Olmak Aslında Çok da Zor DeğilHygge Nedir Bir Yaşam Felsefesi mi?19. YY’da ortaya çıkan hygge Danimarka kültürü için vazgeçilmez bir unsurdur. Basit şeylerden keyif almayı amaçlayan bu felsefeye göre, mutlu olmak için çok paraya ihtiyaç yoktur. Anı yaşamak ve tüm olumsuz duygulardan arınmış hissetmek hygge ile bağdaşan nüanslardır. Huzurlu bir yaşam sürmenin hiç de zor olmadığını savunan Danimarkalılar için her anı sıcak ve keyifli hale getirmek bu felsefik duruş ile ve çetin bir iklime sahip olan Danimarka’da güneşi görmek, burada yaşayan insanlar için oldukça özel bir durum. Yine de havanın sürekli kapalı ve soğuk olması Danimarkalılar için hiç sorun değil. Karanlık havalara rağmen, sıcacık bir yaşam tarzına sahip olan bu İskandinav halkı; hayatı, ufacık detaylarla mutlu hale getirmenin mümkün olduğuna inanıyor. Modern çağın yoğunluğuna karşı çıkan bu toplum için geleneksellik daha ön planda. Danimarkalılar için bu yaşam felsefesi zamanla yerleşerek tamamen bir kültüre dönüşmüş başka açıdan tanımlayacak olursak; Mutluluk Araştırma Enstitüsü Kurucusu Meik Wiking’e göre Hygge, bilinçli olarak rahat olmaktır ancak aynı zamanda hoş bir atmosfer yaratma sanatı olarak da kabul edilebilir. Buna günlük mutluluğun arayışı denir. İçe dönük olanlar için sosyalleşme ya da sevdiklerinle birlikte olmaktan keyif alma olarak da rahatlamak, hoşgörü, iyi yemek, eşitlik ve şükretmek ile doğrudan bağlantılı. Yani aslında tüm bunları doğrudan içine alan ve bunlara da gereksinim duyan bir felsefe. Kendisiyle yapılmış minimal bir videoyu da şuradan izleyebilirsinizDanimarkalıların Mutluluk SırrıMutluluğun zaten gündelik hayatın içinde var olduğunu savunmaları ise hygge kavramının, hayatlarına ne kadar işlemiş olduğunun bir göstergesi aslında. Yalınlık, sakinlik, mütevazılık ve doğallık bu felsefenin olmazsa olmazları arasında diyebilmek mümkün. Gün içinde her yaptıkları işi bu kavramlarla besleyen Danimarkalılar hygge olmayı hayatlarının birincil kuralı sayıyor. Günlük koşuşturmalar arasında 10 dakika bile olsa ara vermek, sakin kalmak hygge kavramı ile dünya tarafından imrenilen bir yaşam tarzına sahip Danimarkalıların mutlu yaşam sırları ise aslında çok basit ve keyifli. Lykke olarak bilinen ve “Mutluluk” anlamına gelen kavramla da aynı kulvarda olan Hygge çok dallı bir ağaç gibi. Bu arada konuyla ilgili birkaç kitap da önermek isterimDanimarkalı Gibi MutluHYGGE Danimarkalıların Mutluluk SırrıThe Little Book of Hygge The Danish Way to Live Well Üsttekinin İngilizcesi ve biraz tuzluLykke Dünyanın En Mutlu İnsanlarının SırlarıHygge Olmak İçin Sıcacık Bir Ortam Şart!İskandinav halkı için ev ortamı çok çok önemli. Evde fazla vakit geçirmeyi ”sıkıcı” bulmak yerine, keyifli hale getirmenin yollarına başvuruyorlar. Danimarkalılar için loş ışık en önemli detaydır. Evde güçlü ve beyaz ışık kullanmak tercihleri arasında yer almaz. Sarı ışık yayan bir lambaderin yanı başında yer alan berjerde kitap okumak, kahve içmek en büyük zenginlikleri olabilir. Mumlar ise bu mutlu halk için vazgeçilmezler arasındadır. Evde birkaç mum yakarak günün her saatinde hygge olmayı dekorasyonu konusunda sadelikten yana olan Danimarkalılar için fazla eşya, yorgunluk sebebi olarak görülür. Ancak bu; asla dekorasyona önem vermedikleri anlamına gelmez. Genelde eşya seçiminde ahşap, masif mobilyalardan yana tercih yaparlar. Çünkü bu tarz eşyalar sıcak bir dokuya parçalar da evlerinde en sık kullandıkları eşyalar arasında yer alır. Rahatlık onlar için her zaman daha ön plandadır. Bu nedenle eşya seçiminde gösterişten, aşırı modern çizgilerden her zaman kaçınırlar. Geleneksel izler taşıyan bir ev onlar için daha sıcak ve keyiflidir. Yumuşak minderli kanepeler, sepette ya da kanepelerin üzerine serilmiş battaniyeler eve huzur veren nüanslar mumluklar en sevdikleri dekorasyon parçaları olsa da ev içinde canlı bitki yetiştirmek de bu felsefenin önemli bir detayıdır. Evi daha sıcak gösterecek her dokunuş hygge stilinde yer edinmektedir. Dekorasyon konusunda doğallığın ön planda olması; bazen sehpaların üzerinde gerçek çam ağacı dalları, bal kabağı, ceviz, yaprak gibi nesnelerin yer alması anlamına gelebilir. Aile fotoğraflarına duvarda yer vermeyi çok seven Danimarkalılar için huzur; aile ve bağlar Zihin Mutluluk Sanatının AnahtarıGünlük hayattaki iş temposu, sorumluluklar ve zorluklar herkes için yıpratıcı olabilir. Özellikle de teknolojinin esiri olmak aslında zihnin daha da yorulmasına neden olur. Ancak Danimarkalılar için durum pek de öyle değil. Mutlu insanlar olarak adlandırılan bu İskandinav halkı, eve adım attıklarında genellikle iş ile ilgili sorunlarını kapıda bırakırlar. Ayrıca saatlerce telefona bakmak, dijital platformlarda dizi izlemek gibi şeyler de onlar için uzak teknoloji ve iş hayatı ile ilgili aralarına bir süreliğine virgül koyan Danimarkalılar bu sayede hygge olmayı başarırlar. Hayatın tüm yoğunluğuna rağmen, kendileri için özel bir an yaratmak, zihni dinlendirmek onlar için olmazsa Olanlar Evi ile Sıcak Bir Bağ KurarDanimarkalılar evcimen insanlardır ve evde de çok güzel vakit geçirilebileceğine inanırlar. Onlar için güvenli ve huzurlu bir sığınak olan evleri küçük mutlulukların adresidir adeta. Günün yorgunluğunu atmak adına; rahat giysiler giyerler, mumları yakarlar ve geçerler en sevdikleri köşeye… Ellerine aldıkları bir sıcak içecek ve çikolata ise asla vazgeçilmezleridir. Dünyada en fazla mum ve tatlı tüketen ülke olmaları da hygge felsefesine olan ödüllendirmeyi seven Danimarkalılar için şömine kenarında, çıtır çıtır yanan odunların sesini dinleyerek kahve yudumlamak paha felsefesinde ev ortamıBazen dışarıda yağan karı ya da yağmuru seyretmek onlar için en büyük zenginliktir. Danimarkalılar için evde kalın yünlü çorap giymek ve battaniye kullanmak da sıcaklık hissinin katlanması anlamına gelir. Genellikle kanepelerin üzerinde serili olan battaniyeler bazen bir hasır sepetin içinde kendine yer edinmiş olabilir. Led ışıklandırmalar ile süslenmiş pencereler de atmosferi destekleyen detaylardandır. Kendine değer vermeyi önemseyen bu insanlar, gün içinde vakit geçirmek istedikleri köşeyi hiç üşenmeden, özel olarak dizayn ”Herkes Eşittir” Kavramına DayanırDanimarkalılar birlikte her vakit geçirdiklerinde yardımlaşmayı kural haline getirmişlerdir. Bir arkadaşlarının evine misafirliğe gittiklerinde; sofra birlikte hazırlanır ya da toplanır. Hep birlikte hazırladıkları yiyecekleri kahkahalar eşliğinde yemeyi tercih eden bu halk için tek bir insana yüklenmek ve işleri yıkmak asla doğru için, işler birlikte yapıldığında daha kolay ve keyifli hale gelir. Amaç; anın tadını çıkarmak olduğundan ev sahibinin bundan yoksun olması ve sadece hazırlıklar ile ilgilenmesi hygge ile bağdaşmayan bir Mutlu Hissetmelerinde EtkiliHer gün şükretmeyi asla ihmal etmeyen Danimarkalılar için ufak şeyler ile mutlu olmak ana fikirlerdendir. Mululuğun para ile elde edilemeyeceğine inanan bu halk; minik hazırlıklar, keyifli bir ortam ve yiyecekler için şükran duymanın daha doğru olduğuna inanır. Gösteriş ve abartıdan uzak olan yaşamlarında daima mutlu hissettirecek bir şeyler bulurlar. Evlerinde, sevdikleri ile geçirdikleri keyifli bir akşam yemeği, mum ışında kitap okumak, battaniyeye sarılıp dışarıyı seyretmek onlar için şükran insanlar için; kariyer hırsı, başkalarından daha başarılı olma isteği, göze girmek, hep daha fazlasını istemek ya da başkalarını kıskanmak gibi düşünceler ya yoktur ya da diğer halklara göre epey düşük orandadır. Ellerinde var olanla mutlu olmayı tercih eder ve bu şekilde de hayatlarına devam Felsefesinde Kibire Asla Yer Yok!Bu yaşam tarzına göre kimsenin kimseye üstünlük taslama lüksü bulunmaz. Herkesin eşit olduğu bu dünyada; kariyer, para ya da başarılar, sizi diğerlerinden daha önemli kılmaz. Birlikte vakit geçirmeyi seven Danimarkalılar bir ortamda asla kendi başarılarını ispatlama derdine girmemelidir. İğneleyici sözler, kırıcı ve küçümseyici davranışlar hygge olan insanların asla gündeminde yer almaz. Bu nedenle kişi, egolarını frenlemeli ve hayata sadece ”insan” olarak felsefesinde arkadaşlık ve kibirNe Kadar Rahat, O Kadar İyiDanimarkalılar hem rahat hem de şık bir giyim stiline sahiptir. Salaş ve yünlü kazaklar, atkı ve şallar onlar için vazgeçilmezler arasında yer alır. Rahatlarından ödün vermelerine neden olabilecek giysilerden ise asla hoşlanmazlar. Hygge olmak için abartı ve gösterişten uzak durmak gereklidir. Başkalarının beğenisini toplamak yerine kendin olman en önemli unsurdur. Doğal ve sıcak giyim tarzını benimseyen bu insanların kimseye güzellik ya da yakışıklılıklarını ispatlama gibi bir dertleri Bir Ortamda Ateşkes Kuralı HakimdirEğer bir arkadaş ya da aile ortamında bulunuyorsanız; siyaset, din gibi kişiden kişiye değişebilen konularda konuşamazsınız. Hygge yaşam tarzına göre ”Herkesin fikri kendinedir.” Bu tarz konularda sohbet etmek arkadaşlık ve akrabalıklara zarar verebileceği ve ortamda tansiyonun yükselmesine neden olacağı için asla tercih havadan sudan konuşmalar ve pozitif düşünceye dayalı faydalı muhabbetler tercih etmek Danimarkalıların prensipleri arasında yer alır. Onlar için iç karartıcı hiçbir sohbetin kimseye faydası bulunmaz ve ortamı germekten başka bir işe de Olanların Birliktelik Bağları GüçlüdürSevdikleri ile kaliteli zaman geçirmek onlar için son derece önemlidir. Kalabalık akşam yemekleri, kutlamalar, partiler en sevdikleri etkinlikler olabilir. Hygge kavramına göre hayat birlikte daha güzeldir. Neşeli sohbetler, anı paylaşımları onların günlük hayatlarında büyük yer tutar. Güçlü birliktelik bağları kuran Danimarkalılar arkadaşlığa çok önem bağları demişken; Atatürk’ün ölümünün Yahudilerin düğmeleri ile ilişkisini anlatan bu yazıyı da sevebilirsinSenden Sonra EksiğimEvleri Onlar için En Güvenli Sığınakİnsanın mutlu olmak için bir sığınağa ihtiyacı olduğunu düşünen Danimarkalılar bu nedenle eve ve dekorasyona bir hayli önem veriyor. Hygge olmak için evin hem rahat hem de iyi hissettirecek bir atmosfere sahip olması oldukça mühim. Bu nedenle mutlu olmak için evlerini olabildiğince iyi dizayn ederek her günün tadını çıkarmaya çalışıyorlar. Evde mutluluğun sırrını hayatlarına tüm doğallığı ile işleyen Danimarkalılar için geniş bir villa ile küçük bir ev arasında hiçbir fark yok. Huzurun para ile satın alınamayacağına olan inançları ise hayatlarının temelini oluşturuyor demek Olmak Aslında Çok da Zor DeğilAslında İskandinav halkları için her daim mutlu kalmak ulaşılamaz şeylerde gizli değildir. Kendini sevmek ve ihmal etmemek, minik şeylerle bile mutlu olmaya çalışmak, bardağın her zaman dolu olan tarafına odaklanmak hygge olmak için yeterlidir. Kibirli olmak ve başkalarını aşağılamak ise kimsenin hakkı değildir. Buna dayalı olarak herkesi eşit gören ve zamanı iyi değerlendirmeyi başaran bu halk için mutluluk hak edilmiş bir sonuç hayatlarını eleştirmek yerine, kendine odaklanmanın ön planda olduğu bu yaşam stilini benimsemek, herkes için yeni bir başlangıç olabilir.
Sabah uyandığında kahvaltı yapmadan önce onu çalışırken bile yemek konusunda yardımcı rüyalar görmeyecek olsanız bile, güvenli ve sıcak hafta sonunu birlikte eğlenerek başa televizyon karşısında bir şeyler ne olursa olsun küçük jestlerde beklemek bile birlikte daha eğlenceli olabilir. Aşkın daha güzel ve içten yaşanması için nelere ihtiyacımız olduğunu düşünürsek işimiz zor. Fakat daha küçük şeylerle aşkı daha güzel yaşayabilirsiniz. İnsanların çoğunluğu aşkı sadece büyük, bütün dünyanın görebileceği olağanüstü sürprizler ile gösterilebilir diye düşünmektedirler. Gerçek ise aşk iki kalp arasında paylaşılan küçük ve sıradan, ama samimi anlardan ibarettir’ diye düşünebilirsiniz. Kore doğumlu sanatçı Lynn Choi bu gerçeğin farkına varmış ve değer verdiğimiz olanlarla hepimizin paylaştığı günlük’ iç açıcı deneyimler ile anlatarak bu anlamda zekice birkaç örnek oluşturmuştur. Şimdi sizde aşağıdaki çizimleri gördüğünüzde sanatçımızla aynı fikre sahip olacaksınız. Sadece aşık olmak yeterliyken insanlar neden daha fazlasını ararlar ki, koreli sanatçının sadece 7 adımda bile güzelleştirdiği yaşantınızı ufak dokunuşlarla sizler daha da sevgi dolu yapabilirsiniz. Bu arada unutmadan sabah kalktığında kahvaltısını hazır gören bayanlar her zaman mutlu olur. Sabah uyandığında kahvaltı yapmadan önce onu görebilmek. Evde çalışırken bile yemek konusunda yardımcı olması. Kötü rüyalar görmeyecek olsanız bile, güvenli ve sıcak tutmak. Bütün hafta sonunu birlikte eğlenerek geçirmek. Baş başa televizyon karşısında bir şeyler izlemek. Şartlar ne olursa olsun küçük jestlerde bulunulması. Otobüs beklemek bile birlikte daha eğlenceli olabilir. İlginiz Çekebilir Kocaeli Üniversitesi Halkla ilişkiler bölümünden mezunum. Türkiye genelinde yaşanan olayları takip ederim, aynı zamanda teknolojik gelişmeler ve magazin dünyasıyla ilgili konularda yazmayı da seviyorum. Tarafıma Ogul mail adresimden ulaşabilirsiniz. Sonrakini Oku Beyin Jimnastiği Sevenleri Zorlayan 5 Eğlenceli Matematik Zeka Sorusu Elde Küçük Su Kabarcıkları Neden Çıkar? Nasıl Geçer? 0-10 Yaş Arası Çocuklarla Evde Oynayabileceğiniz Eğitici ve Eğlenceli Oyunlar Instagram da En Popüler Hesaplardan Çocuklar En Kötüsüdür de Paylaşılan Resimler Zedprex nedir ve Zedprex hakkında kullanıcı yorumları Ankara’da Yer alan 11 Sosyete Pazarı İle İlgili Tüm Bilgiler 100 Dilde Özür Dilerim Nasıl Denir Doğa Hayvan ve İnsanların Bir Biriyle Bağlantısını Anlatan Harika Kara Kalem Çalışmaları Batarya Kalibrasyonu Nedir Nasıl Yapılır? Mistik Çayı Nedir? Faydaları Nelerdir?
Efes’teki Yedi uyurlar mağarasını duymayan yoktur. Her dine ve inanca sahip insanların 7 uyurlar hikayesi Efes civarında bulursanız, yakınlarda bulunan Yedi Uyurlar Mağarası’nın kalıntılarını görebilirsiniz. Onlarca kaya mezarının görülebildiği bir Bizans nekropolü. Mağara, bir mağaranın içine saklanan ve yıllar sonra dünyanın değiştiğini görmek için uyandıktan yıllar sonra bir grup gencin efsanesiyle ilgili birkaç yerden efsanenin Hıristiyan ve İslami olmak üzere iki versiyonu vardır. Bu gün sizlerle 7 uyurlar hikayesinin hem İslami hem de Hıristiyan tarafını Kehf, mitolojik tanrılara inanışın azaldığı dönemde, tek tanrıya inanmaları nedeni ile eziyet gören Hristiyan 7 gencin sığınıp, 309 yıl uyuduğu lafı uzatmadan bu efsaneye göz atalım ve 7 uyurlar hikayesine göz atalım..İçindekiler7 Uyurlar Hikayesi İslamiHıristiyanlarda 7 Uyurlar HikayesiYedi Uyurlar Mağarasının Günümüzdeki Yeri7 Uyurlar Hikayesi İslamiEfes’teki 7 Uyurlar Mağarası7 uyurlar hikayesinin İslami versiyonu, Kuran’da 18. surede, 9 ila 26. ayetlerde aktarıldığı gibi, Müslüman dünyasında çok iyi versiyonda uyuyanların tam sayısı verilmemiştir çünkü sadece Allah tarafından bilinmektedir. Efsanenin bu versiyonuna göre, genç erkekler 300 veya 309 güneş yılı boyunca uyudular. İslami versiyona ilave, genç erkeklere mağaraya giderken eşlik eden ve girişinde uyuyan sadık bir köpek vardır. Yakınlardan geçen insanlar uyuyan köpeği gördüler ve mağaranın sırlarını koruduğunu düşündükleri için içeri bakmaktan versiyonda genç erkeklere “mağara halkı” denir. Kuran, mağaranın yerini belirtmez, bu nedenle konumu birçok spekülasyonun kaynağıdır. Efes yakınlarındaki mağaranın yanı sıra, Türkiye’de ve Ürdün, Tunus ve hatta Çin gibi diğer ülkelerde başka olası yerler de 7 Uyurlar Hikayesi7 uyurlar hikayesi, Roma İmparatoru Trajan Decius’un zulmü sırasında Hıristiyan topluluğuna mensup olmakla suçlanan yedi genç adamın hikayesini anlatıyor. MS 249’dan 251’e kadar hüküm sürdü. Bu sırada, bir grup genç Hıristiyan erkeğe inançlarından vazgeçmeleri için biraz zaman yapmak yerine, servetini fakirler arasında dağıttılar ve dua etmeye başladıkları bir dağ mağarasında saklandılar. İbadet sırasında, büyük uykululuk duygusunun üstesinden geldiler. Mağarada uyurken bulunduklarında, imparatorun emriyle mağaranın girişi hikayenin alternatif bir versiyonu, Decius’un genç erkeklerin inançlarının cezası olarak bir mağarada hapsedilmesini emrettiğini iddia ediyor. Yıllar geçti ve zulüm gören bir dinden Hıristiyanlık devlet dini haline geldi. 250 yıldan fazla bir süre sonra, II. Theodosius döneminde yani 408 ve 450 yılları arasında, bir toprak sahibi mağaranın girişini yıkmaya karar verdi, çünkü onu bir ahırı olarak kullanmayı planladı. İçeride uyuyan yedi adam bulduğunda gerçekten şaşırdı. Sadece bir gün uyudukları inancıyla işkence gördükleri için, yiyecek almak için şehre bir gönüllü gönderdiler. Paganlar tarafından yakalanmamak için son derece dikkatli olmalıydı. Adam Efes’e girdiğinde büyük bir şaşkınlıkla şehirdeki birçok binada haçlar olduğunu fark etti. En büyük sansasyon, Decius’un zamanından kalma eski madeni paralarla yiyecek için ödeme yapma girişiminden sakinleri, yedi genç adamın hikayesini duyan yerel piskoposu aradı. Hikayenin en eski versiyonu Efes civarından geldiği için efsanevi mağara, Pion Dağı’nın Panayır Dağı yamacındaki mağara ile kutsal bir yer ilan edildi ve hacıları çekmeye başladı. Yüzlerce yıl boyunca, müminler kutsal gençlerin yanına mümkün olduğunca yakın gömülmek çok sayıda mezar ortaya çıktı ve çevrede katakomplar inşa Uyurlar Mağarasının Günümüzdeki YeriYedi uyurlar mağarası olarak bilinen yer şimdi kayaya oyulmuş harap bir kilisedir. Mağara bir zamanlar bir bina izlenimi yaratan tuğlalarla kaplıydı. Kilisenin yan duvarlarında kemerli tonozlu nişler, mağaranın derinliklerinde ise apsis Yedi uyurlara adanmış yazıtlar boş zemin açıklıkları şimdi boş, ama bir zamanlar mezar yeriydi. Toplamda, mağarada ve çevresinde MS 5. ve 6. yüzyıllardan kalma birkaç yüz mezar için en değerli buluntu, MS 4. ve 5. yüzyıla tarihlenen pişmiş toprak lamba koleksiyonundan oluşan hazineydi. Bunların çoğu haç işareti ile süslenmiştir ve bazıları Adem ve Havva, İbrahim ve İshak ve aslan inindeki Daniel de dahil olmak üzere Eski Ahit’ten sahneleri günlük yaşamdan, balıkçılıktan ve tiyatro performanslarından sahneler içeren lambalardır. İlginç bir şekilde, bazı lambalarda, Herkül, Zeus ve Afrodit’i ve antik tapınakların cephelerini tasvir eden pagan zamanlarından sahneler bulgunun yorumlanması basit değildir. Efes’in Hıristiyan sakinleri putperest gelenekleri korudular mı yoksa putperestler bir mağarada düzenlenen törenlerde Hıristiyanlara mı katıldılar?Cevap bilinmemektedir, ancak lambalar kesinlikle MS 5. yüzyılda Efes’teki mevcut pagan geleneklerini 7 uyurlar hikayesi bu şekilde kalıntıları ile günümüzde efsane olmaya devam etmektedir.
küçük şeylerle mutlu olan insanlara ne denir